Ben deliyim.
Evet, ben kesinlikle katıksız, tescilli bir deliyim.
Tamam ben deliyim ama o da akıllı değil.
Biz ikimiz kusursuz bir kaostuk. Dalgalandık, durulduk, yandık, yıkıldık ve sonunda kül olduk.
O benim varoluşum değildi, yok oluşumdu.
İtiraf etmem gerekirse, onunla var olmak da güzeldi ama yok olmak... İşte bu paha biçilemezdi.
...
"Pandora..." dedi bileğimde sallanan bilekliği okşarken. "Neden hala çıkarmadın?" Gözlerinin içine baktım. Cevap bekliyordu ama verecek bir cevabım yoktu. En azından şu anda ona istediği cevap dışında verecek bir cevabım yoktu. Sustum ben de. İstediği cevabı duymasını istemedim.
"Neden Mehir?" Parmakları bileğimi daha sıkı sardı. "Benden bu kadar nefret ederken neden çıkarmadın?" Gözlerinin içine baktım. Meydan okurcasına. Bir süre için susan tilkilerim üzerime gelip damarıma bastığında yeniden konuşmaya başladı. İnadıma giderse, zoruna giderdim ve bunu seve seve yapardım.
"Hatırlamak için." dedim. Dudağım alayla iki yana kıvrıldı. Bileğimi kurtarıp gözlerinin önünde salladım altın ve yakutlarla süslenmiş bilekliği. "Pandora'nın kutusundan kaçan kötülüklerin yanında sıkışıp kalan umudun hikayesine sarılan ihanetini unutmamak için bir nişan gibi taşıyorum kolumda bunu." Gözbebekleri titredi. Acımadım. Kartal bana nasıl acımadıysa ben de ona acımadım. "Bana yaşattığın ne varsa," bileğimi salladım. "Pandora'nın kutusundan ne kaçtıysa aynısını sana yaşatacağım." geri çekildim. "Ahtım olsun Kartal Dinçer. Yaşattığını yaşamadan ölmeyeceksin!" kafamı sağa sola salladım. "İzin vermeyeceğim."