Babamla akşam gizlice mutfakta buluştuğum zamanları hatırlıyordum. Annem'in kendi kızını kıskandığı o günlerin bana bugünün mesajını verdiğini anlamam geç olsa da bugün buradaydım. Savaş alanında, annemin kurduğu çemberin içindeydim. Zeynep'miş benim adım. Ama ben Anna'ydım. İkili isimleri sevmezdim çünkü benim karakterim birdi. Yaparım olur, denerim biter. İstisna mı? Hıhh. İstisna yok.
...
Hayatını satranç savaşına benzeten Anna, çevresindekilerin birer piyon olduğunu annesi Anastasya'nın darbeleriyle anlar. Hayatı farkında olmadan sırlarla çevrilen ve akıl hastanesine hasta olmadığı halde senelerce yatırılan Anna 'nın gözü intikama bulanır. İki yol vardır. Ya doğduğu anda aldığı ilk nefeste öldürülmesi için anlaşma yapan kişileri bulacak ve bunun hesabını soracak ya da kendisini on üç yaşında akıl hastanesine atan annesini bulup öldürecekti. Bu savaşı annesi başlatsa da oyuna dahil olan ve taraflara ayrılan kişilerinde sırları çorap söküğü gibi ortaya çıkınca, işler istenilenin dışında gelişip rayından çıkacaktı. Peki, sen hangi takımdasın?
"Karıncayı bile incitmekten korkan kızın içinden, azılı bir canavar çıkarttılar."
Wattpad de 'Gökyüzü Kadar Yakın' isimli ilk kurgudur.
"Mavi gül." Arkamı dönüp ona baktım.
"Ne?"
"Benim için ne olduğunu sormuştun ya. Sen benim için mavi gülsün. Buradasın,benimlesin ama aynı zamanda da imkansızsın. benim için imkansızsın."
Kalbime bir ağırlık oturduğunda gözlerimi onun kahve gözlerine çevirdim. "Neden imkansız peki?"
Güldü. "Neden bunu soruyorsun ki? Sen benden nefret etmiyor musun?"
"Hayır," dedim ve geriye doğru bir adım atarken konuştum.
"Senden nefret etmiyorum. Ama yapmak istemediğimden değil, sadece yapamadığımdan."