"Buraya neden geldin?"
"Beni... Beni adamınız getirdi buraya, sizi tedavi etmem..."
"Kes sesini! Ben hasta değilim, asıl bu seni buraya getiren adam hasta!"
Psikolojik danışmanı olacağım adam şimdi beni burada öldürmek için fırsat geziyordu!
"Bakın, madem istemiyorsunuz, o zaman bırakın gideyim! Benim bir ailem var, eğer eve gitmezsem merak edip polisi ararlar," dedim yalvaran bir ses tonuyla.
"Seni bırakamam, özellikle gördüğün şeyden sonra! Ben aksini söyleyene kadar burada kalacaksın!"
Ne saçmalıyordu bu adam, onun deliliği yüzünden benim mi hayatım kararacaktı?
"Aksini ne zaman söyleyeceksiniz, ben burada kalamam!"
Kısa bir bakış attı, bu bakış bile korkudan titrememe sebep oldu.
"Burada kalacaksın, ben ölümüne izin verene kadar, doktor!"
"Gelme!"
Omuzlarım sarsıla sarsıla ağlıyorum. Acıyan gözlerimi yüksekliğini bilmediğim yerden aşağıya çevirdim. Çok yüksek burası. Soğuk rüzgar canımı acıtıyor.
"Her şeye baştan başlayacağız. Sen abinin emanetisin bana. Gamze... Kardeşim izin ver yanına geleyim, gidelim burdan-"
"Hayır!" diye bağırdım. "Cihangir Abi git buradan. Benim... Benim kimsem yok artık. Keşke... Keşke o yangında ben ölseydim, ailem yaşasaydı."
Yanıma yaklaştığında kıpırdandım. Durdu. İlerledim.
"Gitme daha fazla!" diye bağırdı. Başımı iki yana salladım gözyaşlarımın arasında umutsuzca. "Sen akıllı kızsın, kardeşim. Dinle beni, abini dinle. Ben senin abinim. Gel gidelim."
"Hakkını helal et, Cihangir Abi. Senin çok hakkın var üzerimde. İyi ki seni tanımışım. İyi ki abimle arkadaş olmuşsun-"
"Etmem!" diye bağırdı. Ürperdim. "Kendinden vazgeçersen, atarsan kendini aşağıya etmem! Ahirette iki elim yakanda olur."
"Ben helal ediyorum, Cihangir abi." dedim burukça gülümseyerek. "Hakkım varsa helal olsun. Aldığın limonlu kekleri çok seviyordum."
Önüme döndüm hızla. Ben gidiyorum.