Kadınları ajan olarak yetiştiren Beyaz Kuğu Akademisinde bulunan Açelya Naz Taşkın , ilk görevine kendi ekibi ile çıkmıştır. Ancak onun böyle yetiştirmesini sağlayan babasını Kanat ailesi yüzünden on yedi yaşında kaybetmiştir.
İlk görevinde babasını öldüren ailenin çocuğunu bulmayı başarmıştır , ama babasının aslında Kanat ailesi yüzünden ölmediğide ortaya çıkmıştır. Açelya , babasının kimin öldürdüğünü bulmak için Kanat ailesinin çocuğu Ayaz Kanat ile anlaşıp , ekipleri birleştirmişlerdir.
Akademinin her şeyden haberi vardır ve bu durum dikkatlerini çekmiştir.Eğer bu olay çözülürse diğer akademileri geçeceklerdir. Bu yüzden akademi hem Ayaz Kanat'ın ekibini hem de Açelya Naz Taşkın'ın ekibini birleştirip bu olayı çözmelerini istediklerini , çözerlerse kendilerini okulun eğitmenlerinden biri yapacaklarını söylerler. Açelya'nın hem kendisi hem de ekibi bunu kabul etmiştir , ama olaylar fazlaca karışmaya başlamıştır.
Açelya'nın babasını öldüren aile aslında kimdi ?
Daha doğrusu 'Dolunaylı' kimdi ?
•
•
"Sözler yalan." Dedim umutsuzca. İçimde fırtınalar kopmaya devam ediyordu. Sanki dünyaya , cennete , hatta cehenneme ihanet edip çekip gitmiştim.
"Ama gözler yalan değil , acı yalan değil , intikam yalan değil." Dedi Ayaz ben uzaklara dalmışken. Bir anda ona dönüp kaşlarımı çattım , "Nasıl yani?"
"Senin üzülmene izin vermek istemiyorum Açelya!" Sitem ediyordu sesi. Buna şaşırmıştım , ailesini bu lakaptan kurtarmak istiyor sanıyordum sadece.
"Anlamıyorum Ayaz!" Konuşmalar kalbimi daha çok acıtıyordu , sözleri evirip-çevirmeden doğru bir şekilde söylesin istiyordum.
Ayaz sağ tarafta oturan ekibe baktı ve onların duymaması için kulağıma eğildi. Nefesi ile sesi içimi titretirken , "Babanı öldüren o soysuzu bulup sana getireceğim Açelya. Çünkü senin üzüldüğünü görmek istemiyorum. O soysuz
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....