"Benim güzel kızım.." "Ben senin kızın falan değilim." Ellerim sandalyenin sırtında birleştirilmiş ve bağlandığı halat dolayısıyla bileklerim aşınmıştı. Burnumdan akan kan dudağımın üzerinden çeneme doğru ince bir yol çizmiş anksiyetem yavaş yavaş su üstüne çıkmaya başlamıştı. Buradan kurtulamayacaktım. Şu an Kabil'e ihtiyacım vardı. Ama bir yanım da asla gelmemesini diliyordu. Gelirse ölürdü. O ölmesin diye ölmeyi seçmek işten değildi. "Bunu kimse ispat edemez. Hatırlıyor musun sen küçükken senden bir şeyler isterdim... Alp'e zarar veririm korkusuyla o anlarda her şeyi yapmaya hazır olurdun. Daha o yaşta bile sevdiklerin için ölmeye hazırdın sanki." Kahretsin ki doğru söylüyordu. Kardeşimi öldürecek korkusuyla minik bedenimde büyük yaralar açmıştım. Bugün bile kapanmayan. "Şimdi aynı şeyi o şerefsiz için de yapacaksın. Bana onu getiren anahtar sensin. Onu parçalara ayırmak da benim yapmaktan en çok zevk duyacağım şey." Soluk alışlarım hızlanmaya başladı. Gözlerim yanıyordu. Ben onun için göz yaşı dökmek üzereydim. Onun ölümü bana kaybettiğim duyguları geri getirecekti. Sonsuza kadar buzdan duvarların ardında yaşamaya razıydım, onun nefesinin ısıtmadığı bir dünyada yanmaktansa.All Rights Reserved