Yıkılmanın eşiğine gelmiş, yozlaşmış Başkent'in sokakları devrim fısıltıları ile yankılanırken, şehrin önde gelen Lucania Ailesi'nin başı, Salvatore Lucania, aniden ortadan kaybolmuştur. Yerine geçen varisi Pars Lucania, yıkılmaya yüz tutan bu imparatorluğu ayakta tutmaya çalışsa da ardı kesilmeyen cinayetler ve arkasından dönen komplolarla kimin dost kimin düşman olduğunu anlamak neredeyse imkansızdır. Üstüne, aşkından yanıp tutuştuğu adamın yalanlarıyla sarhoş olmuşken kendisini öldürmek için fırsat kollayan avukatı işleri gittikçe zorlaştırır. Gerçeklik yerini yalanlara bıraktığında geriye kalan tek şey, karanlıkta boğulmadan önce derin bir nefes almaktır.
"İnsanlığımı kaybettikçe Tanrı olacağımı sandım, ama anlıyorum ki bir hiç olmuşum."