Dolunayın hafif ışığının aydınlattığı kuru dalların arasında yürüyorsun. Orman ıssız bucaksız, etrafta sadece baykuşların uğuldayan sesi var. İleride sessiz bir mezarlık. Yürüyorsun. Yürüdükçe baykuşların sesi artıyor, etrafta korkunç denebilecek kadar kötü bir koku var. Burnunu kapatıyorsun, koku neredeyse canını acıtacak düzeyde. Ceset kokusuna benzer bir koku, mideni bulandırıyor. İleride bir mezarlık görüp yaklaşıyorsun. Mezarların arasında yürürken dikkatini bir şey çekiyor, taşların hepsi boş. Ne bir isim ne ölüm tarihi yazan eskimiş, eğilmiş mezar taşlarının arasından geçiyorsun. İleride tam karşında bir taş daha var, ama bu farklı. Dolunay en çok onu aydınlatıyor. Yürüyorsun, yürüdükçe korku artıyor, dayanılmaz hale geliyor. Etraftaki baykuş uğultusu çoğalıyor kulaklarını tırmalıyor. Taşın başına geldiğinde kalbin neredeyse heyecandan yerinden çıkacak, bütün kan beynine çıkıyor kalp atışların hızlanıyor. Mezarın üzerinde tek şey yazıyor; adın soy adın.
Elisa Snow 16. Yüzyılda yaşayan 16-17 yaşlarında bir asilzadedir. Babasıyla ve ablasından kalan tek şey olan yeğeni ile yaşamaktadır. Yaşıtları gibi bir balodan diğerine gitmek yerine kitap okumayı ya da yeğeniyle vakit geçirmeyi tercih eder.
Bir akşamüstü yeğeninin doğum günü için hediye arayışındayken bir oyuncak dükkanına girer. Yeğeni için hediye seçerken bayılır. Uyandığında kendisi ile birlikte kaçırılmış 50 kız vardır. Oyuncakçı tarafından kaçırılan bu kızların buradan çıkmaları için tek yol vardır. Oyuncakçının oyunlarından sağ çıkmak...
[KAN VE ŞİDDET ÖĞELERİ İÇERİR]