Yağmur kesik kesik fakat öyle hızlı yağıyordu ki insanlar ufacık şemsiyelerinin altında adeta saklanarak ilerliyorlardı.Bunu fırsat bilen kahve dükkanları,yoldan geçenlerin gözlerine sokmak istercesine kahvenin dumanının tüm sokağa salınmasına izin vermiş,mekanlarının gardını tamamen indirmişlerdi. İçinden düşündü '' Tanrı ağlıyordu? '' buna ne zamandan beri inanıyordu ki? Küçük bir çocuktu bunları duyduğunda ve Tanrı onun haline ağlamayacak kadar acımasız olmalıydı.Şimdilik böyle düşünüyordu. Herkesin aksine o saklanmak yerine koşmayı tercih etmişti.Yağmurda koşmayı seviyordu,vücuduna değen yağmur damlaları adeta onu temizliyor,günün pisliğini üstünden alıyordu ve her zaman yağmur yağmıyordu.Yağmur onun için bir arınma töreniydi. O kadar hızlı koşuyordu ki,nefes alıp verişleri düzensizleşmiş ağzından ise resmen buhar çıkıyordu. Fakat kimsenin umurunda değildi,kimse onu henüz fark etmemişti bile.Oysa ki deliler gibi koşuyordu.Kimse ona nereye gittiğini de sormamıştı,zaten gencin bu tür sorulara ihtiyacı yoktu çünkü kendisi de nereye gittiğini bilmiyordu. Düzensiz nefes alıp vermesine rağmen hızını dahada arttırdı ne de olsa koşmak onu öldürmezdi,yakalanmak onu öldürürdü. İki ayaklılar kalabalığının arasından ışık gibi geçiyordu,form olarak dört ayaklıydı şuan ve kendisini inanmaya zorladığı Tanrı'ya şükrederken buldu.İki ayaklıyken kaçmak imkansızdı.