"Kazanmak yalnızca süreci kaldırabilecek kadar güçlü olanlara bahşedilir."
İlk günahı o işlememişti ama son günahı o işlemişti: Vazgeçiş.
En çok yara vazgeçilenlerden alınır.
Avuçlarına kan damladığında bir veda bile edemeyecek kadar paramparça olmuşlardı. Biri terk etti, biri kendini herkesten soyutladı, biri hayatını yoluna koymak için çabalamaya devam etti ve sonuncusu ise yalanlarına daha çok sarıldı.
Saklanan sırlar, söylenen yalanlar ve oynanan oyunlar vardı. Unutulmuş olanlar yeniden yeryüzüne çıktığında ortada tek bir gerçek vardı: Artık kimse güvende değil.
Abel, gözleri fal taşı gibi açılmış bir şekilde gerilediğinde hepimiz pür dikkat ona bakıyorduk. Bembeyaz kesilmişti. Öyle ki Aias'ın berrak gözleri bile onun kadar renksiz değildi şu anda.
"Ne oldu?" Diye sordu, Andrean. Sesinde garip bir tını vardı. Merak diyebilirdim ama değildi de. Andrean'dı işte. Her zamanki gibi garip davranıyordu.
"Ama," diye fısıldadı, Abel. Sesi derin kuyularda kaybolmuş gibi çıkıyordu. Cesaretiyle ünlü İlkbahar Varisini bu hâle getiren şeyi daha çok merak ettim o an.
"Anlat artık, Abel. Ne gördün?" Aias'tı bu. Gram korkmamıştı ya da heyecanlanmamıştı. Belki de heyecanlanmıştı, korkmuştu, dehşete düşmüştü. Nereden bilecektik ki? Aias'tı o. Ketumluğu herkesçe bilinen Kış Orduları Komutanı. Hırsla yanıp tutuşan ama sahip olduğu değerleri de çiğnemeyecek kadar onurlu olan o adamdı.
"İçeri- içeride mezarlar var." Abel yutkundu ve çenesini dikleştirdi. Pek bir şeyi değiştirmedi bu çünkü gözlerinde ağlamaklı bakış hâlâ yerli yerindeydi. Korkuyordu ve artık bende korkuyordum.
"Yani?" Kış Orduları Komutanı, kızı teşvik etmeye devam etti.
Söze dahil oldum. " Alt tarafı birer mezar, Abel. Neden bu kadar tedirginsin?" Ve bizi neden tedirgin ediyorsun?
" Çünkü," diye fısıldadı. "O mezarlar bize ait."
En son okuduğum roman berbat olmasına rağmen kötü karakteri Alden, mükemmel bir karakterdi.
Ana kadın karakter Juliet ise biraz klasik olsa da fena değildi.
Ben ise bu ikisini shipliyorum çünkü çok yakışıyorlar.
Bence evlenmelilerdi!
Ama yazarın planlarının bambaşka olacağını nereden bilebilirdim.
Alden'i öldürdü ve Juliet'i ise onu haketmeyen birisiyle evlendirdi.
Benim ise çaresizlikle yaptığım tek bir şey vardı.
Her gün Tanrı'ya, okuduğum romana girmek gibi saçma bir dua ederken bunun gerçekleşeceğini bilmiyordum.
Tanrı imkansız gözüken dualarımı duymaktan bıktığı için beni istediğim evrene gönderdi.
Melek Hanım'ın da yardımıyla okuduğum kitabın evrenindeydim.
Şimdi ise yapmam gereken tek şey Alden'in Juliet'i tavlamasına yardımcı olmak!
Ama bunları planlarken hesaba katmadığım tek bir şey vardı.
O da Alden'in bana aşık olmaya başlamasıydı.