"Oysaki güvenmiştim, ruhumu, kendimi sana emanet etmiştim bir hazine gibi. Bunları yapmama rağmen sen bana böyle bir olayı nasıl yapabilirsin?"
"Bende insanım sende, hatasız kul olmaz ki" dedi egosunu düşürmeden, hala gülüyordu. Görünüyordu ki bu hikayede saf olan meğer benmişim. Gülüşü yüreğime saplanmıştı, hikayenin kahramanı olmaktan çıkmıştım bir anda. Belki de gerçek hayatta kazanan her zaman ego oluyordu, saf olanlar ise sadece kaybedenlerdi. Artık gözlerimdeki parıltı sönmüştü, yüreğimdeki umut ise kırılmıştı. Oysa ne kadar güvenmiştim, ne kadar inanmıştım bütün hislerime. Ama şimdi anlıyordum ki hayat acımasızdı, güzel hikayeler sadece masallardan ibaretti. Ve ben, saf olan ben, bir kez daha gerçeği acı bir şekilde öğrenmiştim. Hayat devam ediyordu, ben ise yıkılmış ruhuma tekrar bir düzen vermeye çalışıyordum. Belki de doğru olan buydu, belki de hayat bana bir ders veriyordu. Artık güvenmek zorundaydım, ama bu sefer daha dikkatli olacaktım. Kalbim kırılmıştı, ama yine de umut vardı içimde. Belki bir gün, gerçek bir güveni ve sevgiyi bulabilirdim. Belki bir gün, hikayemde mutlu bir son yazabilirdim. Ama şimdi sadece kendime odaklanmalı ve yoluma devam etmeliydim. Egosuyla yaşayanlar arasında benim yerim olmadığını biliyordum. Artık gerçek benliğimi bulma vakti gelmişti.
Yağmur yağıyor, her yeri sel alıyordu. Sokaktaki insanlar ıslanmamak için oradan oraya koşuyor, trafik arabalar sayesinde tıkanıyordu. Şemsiyesi olan insanlar rahat bir şekilde yolda yürüyordu. Şemsiyesi olmayanlar ise şanssızdı. Yağmurdan ıslanmamak için korunacak yer arıyorlardı.
Şemsiyesi olmayan, elinde kalın hukuk kitapları, üzerindeki deri ceketi ile rahatça yürüyordu İzem. Acelesi yoktu. Islanmayı seven biriydi. Küçükken babası onu sokağa attığında yağmurun altında kendi kendine eğlenir, biriken suların üzerine zıplardı.
Uzun kahverengi saçları ıslanıp birbirine karışmıştı. Elindeki hukuk kitapları çantasına sığmadığı için elinde sımsıkı tutuyor, ıslanmamaları için boynundaki kahverengi atkıyı kitaplarına siper ediyordu.
İzem Karasu.
Üniversite son sınıf öğrencisiydi kendisi. Yirmi üç yaşında, geleceğinin hayallerini kuran ve başarılı bir savcı olmayı hedefleyen bir hukuk öğrencisiydi. Son yılının bitmesine ve mezun olmasına sadece aylar kalmıştı.
Metro durağına inen yürüyen merdivenleri görene kadar normal hızda yürümeye devam etti. Yürüyen merdivenler gözüne çarpar çarpmaz adımlarını hızlandırdı.
İzem dışarıdan çok sert görünürdü. Bakışları her zaman insanlara nefretle bakardı. Oysaki sıcakkanlı biriydi. Sevdiklerine karşı çocuksu olurdu. Merhametli ve sevecendi. Soğuk olduğu insanlara acımazdı.
Metro durağına geldiğinde metro gelmişti bile. İnsanlar birbirlerini ittirerek metroya ulaşamaya çalışıyordu. Sanki birbirlerini itmeseler metroya binemeyecek gibi bir halleri vardı.
.....