Dar, taş yoldan gelen adım seslerinin sahibi çok iyi biliyordum. Burada olduğumu tahmin edecek tek kişiydi. Sessizce gelip yanıma oturdu. Bacağının birisini uzatırken diğerini kendisine çekmiş yönünü tam karşıya dikmişti. Bakışları gökyüzündeydi. "Nasılsın, küçük cadı." Bana böyle hitap etmesinden hem nefret edip hem de seviyordum. Tuhaftı ama huzur veren bir yanı vardı. Yüzümde küçük bir tebessüm oluştu önce, sesime neşe katarken konuştum: "Çok iyiyim." Hem de çok... Bakışlarını gökyüzünden çekip bana döndürdü, yüzümü inceledi birkaç saniye. Aynı tebessüm bu kez onun yüzünde oluştu. Alay vardı ses tonunda. "Yalanını seveyim senin. Krizin eşiğine gelmişsin, bedenin tir tir titriyor. Geçmiş karşıma, çok iyiyim, diyorsun." Başımı omzuna koydum bu sefer. Bakışlarım tam karşımdaki nar ağacındaydı. Gözlerimi kapattım, başımı rahat bir konuma getirmeye çalışıyordum. Sessizce izliyordu hareketlerimi, her zamanki gibi. "Çok uykum var, Akın." Derin bir nefes aldı, başımı dizlerine koymamı sağladı önce. Elleri saçlarımı buldu, küçük dokunuşlarını hissediyordum saçlarımda. "Uyu bakalım küçük cadı."