Kardeşlerine bakmak için çalışan ve bunun için hayallerinden, arzularından ve isteklerinden vazgeçmiş Claire Ada, sadece duyguları tarafından esir alınmışken etrafında dönen olaylar onu daha güçlü kılarken bir yandanda ruhsal bir çöküş yaşıyordu oysa. Bedeni dimdikti ama ruhu boynu bükük bir şekilde kilitlenmiş olan kapının ardında sırtını kapıya yaslamış ve yılların vermiş olduğu yorgunluk ile çökmüştü. Kendi ayakları üzerinde durmuş güçlü bir kadındı o. Her ne olursa olsun, ne yaşamış olursa bile başı dik ve her zaman kendinden emin bir şekilde adımları sekteye uğramadan ilerlemeliydi. Çünkü o 15 yaşında ki Ada'nın küçük boynunu eğdirmemek için, 20 yaşında ki çalışkan ve azimli Claire'ya hayal kırıklığı uğratmamak adına her zaman güçlü, çalışkan ve korkusuz olmalıydı. ... Gözleri en derinime kadar bakıyordu. Hâlbuki bunu yıllardır kimse yapmıyordu. Sadece bakar ve öylesine görürlerdi. Ama o benliğimi, çocukluğumu ve hatta kapı dışarı ettiğim yaralı ruhumu görüyordu. Bir adım atarak bana yaklaştı. Gözlerini daha iyi bakabilmem için alan tanımıştı sanki bana. Hayır, gözlerine kapılmamam gerekti. Hırçınlığına, gizemliliğine ve ağır başlılığına hayran olmamam ve gözlerimi ondan çekmeliydim. Ama olmuyordu. Kahretsin! O'nda bir şeyler vardı, beni ona çeken ve içine hapseden bir tür şey. Neydi bu? Neden gözlerimi ondan alamıyor, her yerde onu arıyordum ki?! Ben böyle değildim. Bana bir adım daha yaklaşıp tam dibime girdi. Kolunu uzattı ve beni belimden tutup gövdesine yaklaştırdı. Yüzü her an daha bir yaklaşıyor ve beni kokusuna esir ediyordu. Dudaklarını yanaklarıma sürterek kulağımın hemen altında durdu. "Sonunda seni buldum, sonunda beni hatırlayabildin"