Araf Altuğ Akıner. O kusurlardan oluşuyordu. Yüzünde, kariyerinde, verdiği kararlarda, hayata bakış açısında ve en önemlisi ruhunda var olan kusurlardan... Karşı tarafa sinir krizi geçirtebilecek derecede karamsardı. Başarılı olmak istediği halde, hemen pes edecek kadar korkaktı. Yerinde olabileceği kişilere bakıp imrenecek kadar çaresizdi. Ve yeteneğinin farkında olamayacak kadar kördü. Ta ki... Benimle tanışıncaya dek... Tek ihtiyacının biraz cesaret, biraz da inanç olduğunu biliyordum. Önceki takımından kovulmuş, futbola küsmüştü. Ama her şeye rağmen bir yanı geri dönmek ve hastalık derecesinde sempati beslediği Beşiktaş'ta oynamak istiyordu. Asla maçlarda giyme şansı bulamadığı o formaya, asla oynayamadığı o takıma, asla gerçekleştiremediği o hayale âşıktı. Ben bu hikâyede vasıfsız ve futbolla alakası bile olmayan biriydim. Sanırım onunla tanışma nedenimiz de buydu. Ben cahil cesaretimle, hayallerinin peşinden koşması için ona yardımcı olmalıydım. Bilmiyorum, belki de böyle olduğuna inanmak istiyordum. Yine pes ettiği anlardan birinde -ki bu çok sık oluyordu- ona baktım ve fısıldadım. "Kartallar yüksek uçar." Ela gözleri, gür kirpiklerinin altından bana baktığında içimde binlerce kartal hareketlendi. "O halde senin için uçacağım."