Kış ayının en sert zamanında başlamıştı hikayemiz. Karlar, dağların zirvelerinden Karabağ'ın merkezine kadar her yeri beyaz bir örtüyle kaplamış, soğuk rüzgarlar insanın iliklerine kadar işliyordu. Bu acımasız soğuk, savaşı engellemek yerine daha da harlanmasını sağlamıştı. O bir yabancıydı, ben ise başka bir yabancıydım. İkimiz de bu acımasız savaşın ortasında hayatta kalmak için çabalıyorduk.
Savaş, benden pek çok şeyi alıp götürmüştü. Umudumu, sevdiklerimi ve yaşama sevincimi... Fakat Tuğrul Alp, savaşın benden aldıklarının bedelini ödemişti. Onun sevgisi ve şefkati bana kaybettiğim her şeyi geri kazandırmıştı. Onunlayken karanlığın içinde kaybolduğumda yolum aydınlanıyordu.
Bir gün, karlı Karabağ topraklarında ilerlerken, karın ortasında küçük ama cesur bir kardelen çiçeği gördüm. Kardelen, kışın en sert koşullarında bile hayata tutunmayı başaran, incecik gövdesiyle karın arasından yükselen bir çiçekti. O an, bu narin çiçeğin gücü ve direnci, bana bulunduğum anı hatırlattı. Tıpkı kardelen gibi, bizler de vatanımız için zor şartlarda ayakta kalmayı başarıyorduk.
Bu hikaye, kışın en sert zamanında başlamıştı ama kalbimizde açan kardelen çiçeği bir şekilde büyüdü. Ölüp ölmeyeceği ise meçhuldü. Biz ya bu savaştan sağ salim çıkacaktık, ya da vatan uğruna kan dökecektik.
Bir kaldırımın köşesinde buldum hayalimi.
Gözlerimi kapattım, bıraktım avucuna kalbimi.
Dedi ki, sonuna kadar tutacak mısın elimi?
İçimden cevapladım, birlikte tırmanacağız tüm merdivenleri.
Mumlar üfledim, dilekler diledim.
Kayan her yıldızda adını sayıkladı dilim.
Ve o bana doğru tek bir adım geldiğinde
Ben hiç gitmesin diye bütün yolları denedim.
🏀
"Doruk?" dedim heyecanla. Bakışları yüzümde oyalanmaya devam ettikçe duramadım yerimde. Bir şey söyleyecekti. Bir şey söylemek için buradaydı. "Kaptın mı formayı?"
"Feza," dedi ve seri adımlarla ona doğru ilerlediğim sırada o da birkaç adım yaklaştı bana. Sadece ismimi söylemişti ama heyecanını yansıtması için bu yeterliydi. Devam etmesini beklerken kalbim yerinden çıkacak gibiydi. "Kaptık formayı."