"Yolun, ay yıldızlı bayrağımızla aydınlansın, kızılcığım." Son sözleriydi bunlar. Gözlerim ellerime doğru indi. Kan içindeydiler. Onların kanı... Annem ve babamın kanı... "Anne," kuru bir sesle mırıldandım. Babama döndüm. "Baba." Bu gerçek değildi. Olamazdı. Keşke, dedim içimden. Keşke daha erken yetişseydim. "Beni bırakmayın." Yalvardım, onlara yalvardım; beni bırakmasınlar diye. Yalvardım, Allah'a yalvardım; onları benden almasın diye. "Vatan için can feda, bu ölüm değildir kızılcığım. Bu, şereftir." O benim babamdı. Benin güçlü, yiğit babamdı. Başçavuş babamdı. Nefret ettim. Ölümden nefret ettim. Ailemi katleden zalimlerden nefret ettim. Beni kimsesiz bırakan o kansızlardan nefret ettim. 'sen kimsesiz değilsin,' diye fısıldadı içimden bir ses. 'Ailen, bu vatan için şehit oldu. Al bayrak onların kanıyla yeniden yıkandı. Şehitler, kimsesiz değildir Asel.' Şehitler, kimsesiz değildir. Vatan, kimsesiz değildir. Ben, kimsesiz değildim. Şehitlerin kanıyla yıkanan al bayrağın ışığı benimleydi. Anne babamın uğruna şehit olduğu vatan benimleydi.