"Bedel." diyerek fikrini belirtdi Munkhbat.
Çilde şaşkın gözlerle arkadaşına baktığında Munkhbat sıkıntı yok dercesine gözlerini iki kere yumub açtı.
Munkhbat kartları açarak "Bizim isteğimize karşı ailemizden bir kişinin canı." dedi.
Duyduklarıyla dudakları yukarı kıvrılan Çilde, arkadaşının ne kadarda acımasız olduğunu daha iyi anladı.
Merhamet onlardan hep uzak olmuşdu, hep onlardan uzak olacağı gibi.
"Kim?" dedi boğuk sesin sahibi.
Kim idi o talihsiz kişi? Kim işlemediği günahın suçunu yıllarca ödeyecekti?
Munkhbat ve Çilde göz-göze geldiklerinde, her iki dostda gülümsedi.
İkiside aynı anda, sözleşmişler gibi "Gözlerimin rengine ilk sahib olacak o talihsiz kurban." dediler.
O talihsiz kurban.
Üç kelime, on beş harf duygusuzca iki gençin ağzından döküldü.
Ahu Göktaş büyük babaannesi olan Çilde Göktaşın gözlerini taşıyan ailenin ilk ferdi idi.
Cüneyt Vural büyük anaannesi olan Munkhbat Kartalın gözlerini taşıyan ilk ve son kişi idi.
Ahu Göktaş ve Cüneyt Vural, iki kişi kendileri dahi bilmeden bir törene kurban gitmişdiler, hemde hiç doğulmadıkları bir dönemde.
~
Geçmişten geleceğe gizilmiş yol. Hemde öyle bir yol ki, yol başlı-başına engellerden, bedellerden, yokuşlardan ibaret.
İki farklı yaşam aynı evrende olsa ne olur?
İki farklı kişi aynı düşünceyle harmanlanıb büyürse ne olur?
Sonuçlar bedellere bağlı, bedeller geçmişe. Sonuçlara yaklaşamak lazım son için, sona yaklaşmak lazım mutluluk için.
Mavilerinde cesaretini, kızıllıklarında korkusuzluğunu, kalbinde sevgisini taşıyan Ahu Göktaş.
Siyahlarında güvenini, kahvelerinde merhametini, kalbinde korkusunu taşıyan Cüneyt Vural.
Sien~ onun gibi düşünmek, onun gibi bir zihniyyete sahib olmak
#1acı
#1bedel
#1sevgi
#1hüsran
#1bilinmezlik
#1cesaret
"Yıldızlardan nefret ettiğini söylerdin ama bi fark var aramızda; sen yıldızları sevmezken, ben sadece bir yıldızı sevdim, o da sendin Tuana. Sen yıldız kadar gerçek, bir o kadar da hayatımdaki gerçekliğiyle parlaktın."
Yutkundum.
"Şimdi söyle bana kendini sevmiyor musun?" dedi.
İtiraz edemedim.