Yalnızlığın gölgesinde kayboluyorduk. Her parçamız zaman geçtikçe siliniyor, yok oluyordu.. Neyin içindeydik? Bir kafes? Bir zindan? Yada aynanın içindeki yansıma... O kimdi? Ben mi? Yoksa bir başkası mı? Yada yüzleşmeye korktuğumuz bir parça mı... Evet! evet orda işte tam orda bizi izliyor ve sesleniyorum "Sen kimsin?" cevap alamıyorum ve arkamı dönüp koşmaya başlıyorum koşuyorum, koşuyorum taki onu görene kadar duruyorum, bakıyorum ve onu görüyorum ve o konuşuyor " Nereye kaçıyorsun? Seni bırakacağımımı sanıyorsun? Çok yanılıyorsun." Haykırış kocaman bir haykırış " Yeter! Bırak beni artık. Bırak!" ama hiç bişey zannettiğimiz gibi olmadı. "Herşey senin elinde bunu sende çok iyi biliyorsun." 🫧 Bir kış sabahına açıyorum gözlerimi yalnız, yapayalnız ,tek başına ve bu asla değişmiycek bir şekilde. Kahve makinasının yanında yaptığım zift karası kahveyi yudumluyordum. Bir yandanda telefona gelen bildirimlere bakıyordum. Taki yukardan bir bildirim düşene kadar şöyle diyordu 'Hazırlan gidiyoruz.' Hemen yerimden kalkıp giyinmeye başladım. Siyah bir kargo pantolon, siyah tişört üstüne siyah ceket saçımı sımsıkı at kuyruğu yapıp şapkamı takıp evden çıktım. "Hadi gidelim." dedi Sarıç. Bişey söylemeden arabaya bindim, ve motoru çalıştırıp evden uzaklaştık. Sessizliği bozan Sarıç oldu." İyimisin? Pek iyi görünmüyorsun." dedi. Önüme bakmaya devam ederek" Ne zamandan beri birbirimizi düşünür olduk." yüzüne bakıp" Biz sadece iş ortağıyız Sarıç bunu hiç bi zaman unutma." ve yol boyunca uzun bir sessizliğe gömüldük. Kartı okutup içeri giriş yaptık. Sert ve emin adımlarla koridor boyunca yürüyordum. Şuan burdaki kadın kimdi? Dün bir harabe olan ama şuan dimdik duran kişi kimdi? Ben Vira; Vira Karal. Tanıştığıma memnun oldum. Unutma bu adı sadece sıranı bekle.