Elinde ki silahı kaldırıp namlusu ile saçımdan dökülen tutamları zarifçe yüzümden çekip kulağımın arkasına gönderdi. Namlu şakağımdan başlayıp yine aynı zariflik ile çeneme indi. Leon Rose o kadar mükemmeldi ki bu can alan silah ile bile zarifliğini ortaya koyuyordu. Arkamda kalan neredeyse kaybolmuş güneşin son ışıkları mavilerini parlatıyordu. O maviler benim mavilerime can veriyordu. Bu benim için çok büyük bir itiraftı. Ama böyleydi işte. Silahı tutan eli yavaşça yanına düşerken diğerini kaldırdı ve baş parmağını çeneme koyup okşamaya başladı. "Çok güzelsin Asena. Bu sadece dış görünüşün ile ilgili değil. O buz kadar soğuk mavilerin ile ilgili. Arkandan vuran güneşle parlayan koyu sarı saçların ile, kalbinin, ruhunun gücü ile. Aşkın, işine olan bağlılığın ile ilgili. Sinirlendiğin de çatılan kaşların ile. Her zerren o kadar güzel ki. Anlatmaya kelimelerim yetmiyor." Nutkum tutulmuş bir şekilde altın sarısı saçlarının gölgelendirdiği sağ gözüne baktım önce sonra güneş ışığında parlayan sol gözüne. Mavileri her halükarda çok güzeldi ve çok derindi. Artık kaçış yoktu. Burası yolun sonuydu. Ve ben Asena Duman, bu adamı seviyordum.