O an ne olduğunu anlamaya çalışırken, arkamı dönüp baktığımda annem ve babamın üzerine mavi bir örtü örtüldüğünü gördüm. Gözlerim bu manzara karşısında büyüyerek kocaman açıldı.
Abime döndüm, gözlerim büyük bir belirsizlik ve korkuyla doluydu. "Ne yapıyorlar bunlar? Neden annemle babamın üstüne örtü örtüyorlar?" diye bağırdım. Abim tepki vermedi, sadece kollarını daha sıkı sardı. Sinirim iyice kabardı; kollarına darbeler indirmeye başladım. "Bırak beni, bırak! Annemle babama ne yapıyorlar? Onlara bakacağım!" diye haykırdım.
Abim beni sıkıca tuttu, ama bu durumda daha da sinirlenip bağırmaya devam ettim. Sağlık görevlilerinin örtüyü örtmekle yetindiğini ve orada öylece durduklarını gördüm. "Açın annemle babamın yüzünü! Neden bana bakıyorsunuz? Açın diyorum, anlamıyor musunuz?" dedim, gözlerim iyice dolmuştu. Sağlık görevlileri tepkisiz bir şekilde bana bakmaya devam ederken, abim kulağıma doğru yaklaştı. "Güzelim, yapma. Bırak, görevlerini yapsınlar lütfen," dedi; sesinde bir titreme vardı.
"Onların görevi annem ve babamın üstünü örtmek değil!" dedim. Abimin kollarından ayrılmaya çalışırken bir anda elleri bedenimden kaydı. "Güzelim, onların yapacak bir şeyi kalmadı," dedi. Gözlerimiz buluştu ve gözyaşları hızla akmaya başladı.
Ruh-u Revan;
Osmanlıca kökenli bu kelimenin anlamı ruhun zuhuru, ruhun ferahlığı, ruhun akışı olarak tanımlansa da "Ruh-u Revanım" sözüyle "akan/yürüyen ruhum" manalarına gelir.