"Nefret etmeyeceğim, bağırmayacağım." dedi duygudan yoksun ama aramızda ki duvarların varlığını belli ederek.
"Ne kadar sorarlarsa sorsunlar tek kelime etmeyeceğim. Ben bugünleri de geçireceğim elbet. Ama bir daha yanında olmayacağım, Çiğdem. Kalplerimiz birbirine aitken, sırlar aramız duvar örmemeliydi. İntikam kovalamıyorum ama bir gün seni mahvetme şansım olsa ikinci kez düşünmem, Kaya." dedi ve gözlerinin ilkbaharını benden çalarak uzaklaştı.
Dilfiruz'u değildim artık. Çiğdem'dim.
Kalbim bir çiviyle duvara çakılmış gibi hissediyordu. Sanki her atışı bir yankı gibi geri dönüyordu, ama hiç beklemediğim gibi değil. Kırılan her şeyin yankısı, içimde yankılanan acıdan daha derindi. Bir zamanlar benzer seslerin gülüşle birleştiğini hatırlıyorum; ama şimdi, o gülüş bile yavaşça solmuş, kararmış bir hatıra gibi kalmıştı.
Her şeyin boşluğa çekildiği bir an vardı. Gözlerimin önünde bir hüzün perdesi belirdi. Zihnim, bu kadar sevdiğim bir şeyi nasıl kaybettiğini anlamaya çalışırken, yüreğim her saniye daha fazla daralıyordu. O an, kaybolan bir şeyin ağırlığını değil, varlığını kaybetmiş olmanın acısını hissettim; sevdanın geriye sadece bir gölge bıraktığını düşündüm. Hıçkırıklar, boğazımda sıkışan kelimeler kadar tutunamıyordu. Bir zamanlar her şeyin rengiyle şekillendiği dünya, şimdi solgun ve soğuk bir boşluktan başka bir şey değildi.
Hasretin en ağır yanı, kavuşmanın artık bir ihtimal olmasıydı.
Ve biz o ihtimallerden birisiydik.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
Annesi ile küçük bir köyde yaşayan 17 yaşında Arin, bir gün annesini bir yangında kaybeder ve bir başına kalır. Köylü kızı evlendirmeye karar verir. Ağalardan birisi kızın yaşlı bir adamla evlenmesine göz yumamaz ve oğlu ile evlendirir.
Kapak tasarımı için @paralevm çok teşekkür ederim.