Bir sonbahar akşamıydı. Yağmur, kentin taş kaldırımlarına şiddetle vuruyor, sokak lambalarının ışıkları su birikintilerinde dans ediyordu. Şehrin göbeğinde, eski ve gösterişsiz bir kitapçı vardı. İsmi bile unutulmuştu; yıllardır kimse uğramazdı. Kapısının önünden geçenler, vitrininde biriken toz tabakasını ve içeriye girmeyen müşterilerin bıraktığı ıssızlığı fark ederdi. Ava, kitaplara olan tutkusuyla tanınan genç bir kadındı. Yeni bir kitap bulma umuduyla o akşam o eski dükkana girdi. Rafların arasından yavaşça ilerlerken, köşede dikkatini çeken eski bir kitap fark etti. Kitap, diğerlerinden farklıydı. Kapağında hiçbir yazı yoktu, sadece karanlık ve korkutucu bir gölge deseni işlenmişti. Elini uzattı ve kitabı aldı. Tozlu kapağını açtığında, sayfalar arasında garip bir esinti hissetti. Sanki kitabın içinden gelen bir nefes gibi... Ava kitabı karıştırırken, arka planda hafif bir uğultu duydu. Başını kaldırıp etrafına baktı ama kitapçı bomboştu. Yavaşça kitaba geri döndü ve birden bire bir sayfa kendi kendine çevrildi. Ava’nın kalbi hızla atmaya başladı. Kitabın sayfalarında, onu tanıyan birinin sesi varmış gibi geliyordu. Her cümlede daha da içine çekiliyordu. "Karanlıkta saklananın gölgesinden korkma," yazıyordu. Sonra bir telefon çaldı. Ava irkildi, cebindeki telefonu çıkardı ve ekrana baktı: Bilinmeyen Numara. Telefonu açtı. Karşı taraftan derin ve hırıltılı bir ses geldi. "Sen... Kitaptaki kıza benziyorsun," dedi ses. "Ona ne olduğunu bilmiyor musun?" Ava'nın eli, soğuk terle kaplanmıştı. Telefonu kapatıp kitabı tekrar eline aldı. İlk sayfaya geri döndü ve okumaya başladı. Her kelime, sanki geleceği anlatıyordu. "Sonuna ulaşan herkes, gerçeği öğrenecek ve ölecek." Ava, o an kitabı kapatıp dükkandan kaçmak istedi. Fakat ayakları adeta yere çivilenmiş gibiydi. Nefes almakta zorlanıyordu. Bir şekilde dükkandan çıkmayı başardı ama o an itibarıyla hayatı geri dönülmez bir şekilde değişmişti. Gölgenin Kitabı onu bulmuştu.