Dünyanın derinliklerinde, gölgelerin arasında saklanan bir gerçek var: Cadılar, yalnızca efsanelerdeki varlıklar değil, aynı zamanda iktidar ve korkunun sırlarını taşıyan karanlık varlıklardır. Bu dünya, büyüyle şekillenmiş, karmaşık ve tehlikeli bir labirenttir; her köşesinde ölüm ve ihanetin fısıldadığı karanlık bir sessizlik bulunur.
Dört grup cadı, kendi benzersiz güçleri ve karanlık sırlarıyla aralarında ayrılır. Gümüş Cadıları, geceyi ve ay ışığını kontrol ederken; Zümrüt Cadıları, doğanın derinliklerinden gelen güçleriyle doğayı şekillendirir. Alev Safirleri, ateşin kudretini ellerinde tutar, sarsıcı güçleriyle etrafı yok ederken; Gölgeli Obsidyenler, karanlığın en derin köşelerinde saklanır, zihinleri manipüle eder ve korkuyu besler.
Her grup, kendi zayıf noktalarına sahiptir ve yalnızca belirli materyallerle yok edilebilir. Bu materyaller, kadim ve lanetli sırların taşıyıcılarıdır. Ancak bu dünyada her şeyin bir bedeli vardır ve her güç, kendi içinde bir lanet taşır.
Karanlık bir gecede, masum bir kız çocuğunun hayatı, bu korkunç oyunların ortasında paramparça olur. Babasının cesediyle baş başa kalan küçük kız, bir avcı tarafından kurtarılır ve gizli bir sığınağa götürülür. Burada, onun yetenekleri ve kaderi, büyüyle şekillenen bu karanlık dünyada bir ışık arayışına dönüşür.
Ancak bu dünyada hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Cadıların arasında sızmış bir ajan, gruplar arasındaki dengeyi altüst etmek için beklemektedir. İhanet ve kargaşanın, karanlık güçlerin gölgelerinde nasıl yankılandığını keşfedin. Bir savaşın kapıları aralanırken, korku ve gizemin birleştiği bu dünyada hayatta kalmak için mücadele edecekler.
Elzem Akay'ın sıradan ama güzel bir hayatı vardı. En iyi okullarda okumuş, en güzel oyuncaklara ve kıyafetlere sahip olmuştu. En değerli mücevherler daima onun boynunu süslemiştir. Lüks içinde yaşarken hayatta istediği her şeye kolayca sahip olmuştu. Üzerine titreyen iki abisi, onu hep güldüren kız kardeşi, iyi bir yengesi ve onu sürekli çıldırtan bir hizmetçisi varken hayat ona karşı fazlasıyla cömertti.
Tüm bunları ne bozabilirdi ki?
Bir gece korkunç bir ritüele kurban edildiğinde gözlerini bambaşka bir dünyada açar. Orta Çağın hiyerarşisinin içinde kalmışken eve dönmek hiç kolay değildi. Kendi dünyasında bir öğretmenken Ölümsüzlerin akademisinde bir hizmetçi olunca, sınıf farkının acımasız gerçekleriyle yüzleşir. Burası onun dünyası değildi, burası barbarların hüküm sürdüğü Araftı ve o, hayatta kalmak istiyorsa lüks alışkanlıklarından ödün vermeyi öğrenmeliydi.
***
"Medeniyet yoksunu, vahşi barbar!" diye ona sesimi yükselttiğimde çatılan kaşları umurumda bile değildi. Tüm gün kuyudan su çeken o değildi.
"Şu sivri dilin bir gün başına bela olacak." Sert bakışlarla beni uyardıktan sonra merdiveni işaret etti. "Kahyadan fırça yemek istemiyorsan işinin başına dön."
"O kadın bir cadı." Ondan bahsederken bile tiksintiyle yüzümü buruşturdum. "Bence benden nefret ediyor."
"Hayret." Kaşları alayla yukarı kalktı. "Oysaki çok sevilesi bir kadınsın." İğneleyici sesiyle ters ters ona baktım. "Sizde öyle Savcı Bey," dedim oyunbaz bir ifadeyle. "Sizi görenlerin yüzünde güller açıyor."
"Bunu inanarak söylemiyorsun."
"Tabii ki inanarak söylemiyorum."
Gülerek bana ikinci kez merdiveni işaret etti. "İşinin başına dön aksi taktirde yarın seni sınıfıma almam. Bir hizmetçiye ders verdiğim için yeterince sorun yaşıyorum."
Bu vahşiler kendi dünyamda ne kadar zengin ve asil olduğumu anlamak istemiyordu.