"Sen miydin?" Sesim fısıltıdan farksız çıkmışken iki elim hayal kırıklığıyla iki yanıma düştü.
"Sen olmamalısın.." kendimi ikna etmeye çalışır gibi fısıldarken o, fısıltılarıma karşılık hiç bir şey demiyordu.
Daha çok sinirlenmeme sebep oluyordu.
Biliyordu, değilmi?
O lanet anlaşmayı biliyordu.
Bir elimde duran kağıt usulca yere doğru süzülürken,diğer elimde tuttuğum silahı umursamadan parmaklarımı saç diplerime doladım. Saçlarımı iki elimle çekiştirirken sanki karnıma darbe almış gibi öne eğildiğimden habersizdim.
Onun haberi vardı.
Ne lanet bi cümleydi bu böyle?
"Bu olmuş olamaz."
Hissiz bi şekilde güldüm. Bu hayatın oyunlarına alışmıştım ama, bu nasıl bir oyundu böyle?
Kafamı kaldırıp ona büyümüş gözlerle baktım,
" Bana sen olmadığını söyle"
Başını iki yana sallayıp bişey söyleyecekmiş gibi ağzını açtı ama kendime engel olamadan onu susturdum,
"Sensin... Bu lanet zincirin son halkası sensin. "
Saçlarımı koparmamı durduramıyordum ve onun yüzünü gördükçe daha da sinirleniyordum,
"Bu bana nasıl yaparsın!?"
Belki ben bağırdığımın farkında değildim ama o gayet kendindeydi.
"Ben birşey yapmadım!"
Sinirleniyorum. Sinirleniyorum. Gözlerim doluyordu. Bu olmuş olamazdı. Kaşları çatık bi şekilde üzerime yürüyünce fark etmeden ona son gücümle bağırdım,
"Yaklaşma bana!"
Bir elini bana vurmak istercesine havaya kaldırıp öyle bir gürledi ki kalbim yerinden oynadı,
"Ben yapmadım!!"
Reflekslerime engel olamayarak sağ elimi ona doğrulttum ve iśaret parmağıma baskı kurdum.
Kulaklarımda çınlayan silah sesi beni kendime getirdi.
Herşey yankılanıyordu. Kafam bomboştu.
Ben az önce ne yapmıştım?
"O silahı elinden indir!" Dediğimde yan duran vücudunu bana doğru çevirdi ama o silah abimin alnına daha çok yaslandı.
"Yoksa?" Diye soruşu meydanda ki bütün insanları endişelendirmeye yeterdi.
Çenemi herkesin inadına dikleştirip "Yoksa sana yemin olsun ! Bu meydanı kanınla yıkarım!" Diye bağırdım.
"Efsun!" Diyen abime bakmadım, yüzü kan içindeyken ona bakıp gardımı düşürebilirdim.
"Demek kanım ile yıkarsın ha !" Dediğinde fısıltısı bile meydanı inletti.
"Azad ağa, yaparım bilirsin! Bu seni ilk vuruşum olmaz!" Deyişim onun kaşlarını çatarakken kalabalıktan bir kaç kişinin kaçmasına sebep oldu.
Koskoca Mardin!
En iyi o bilirdi yıllar önce nasıl AZAD KARAASLAN'ı gözümü bile kırpmadan vurduğumu.
O gün Mardin yasa bürünürken Diyarbakır'da zılgıtlar eşliğinde bir çok kapıda düğün yapıldı.
Ben EFSUN ŞANLI...
Yıllar önce babamın kanını akıtan adamın kanını bu meydanda dökmüştüm.
Zerre korkmadan, zerre aşkımı aklıma getirmeden.
Bunu tekrar yapacağımı onun gibi Mardin de biliyordu.
"O halde durma, yine elin titremesin!" Dediğinde onunla beraber tetiği indirdim.
Arkamda koskoca Diyarbakır'ın en büyük aşireti olan Şanlı Aşireti vardı.
Benim Aşiretim!
Onun da arkasında Mardin'in en büyük aşireti olan KARAASLAN aşireti vardı.
Liderliğini onun yaptığı Aşiret.
"Abi'mi bırak azad ağa!" Dedim durması için.
"Babam gibi onun da kanını akıtmana izin vermem! Babamın kanı için sadece senin kanını döktüm ama Vallahi, Billahi ve Tillahi abim için ailende ki herkesin kanını dökerim!" Diye devam ettim.
Uğultular arttı da arttı.