Dünyaca ünlü birini yıkmak ne kadar zor olabilirdi?
Nefretin verdiği güç, aşkın karşısında üstünlüğünü sadece duruşuyla bile gösterebilirdi. Acıysa bunu derinliklere sürüklerdi. O dipsiz gözüken kuyuları alevlendirerek aydınlatabilirdi.
Yakmak ya da yanmak... Tarafını seçtiğinde bir daha değiştirmezdin. Acıyı hissettiğinde ise sadece yakardın, kendi aydınlığının sebebinin aslında yandığından olmadığını düşünmek gibi. Fark ettiiğinde ise zaten tümünü aleve vermiş olurdun. Kazanan sen ya da o olmazdı. Kaybeden ise bir küçük umuttu.
"Kendi yıkımını göremeyecek kadar körsün! " dedi, yıkılmış haliyle. Hoş, benim de ondan bir farkım yoktu. "Nefretin sadece aşkınla savaş veriyordu ama sen kazanamadın. " dedi, üzerime doğru gelerek. Aramızda bir mesafe kalmadığımda verdiği tüm nefesleri yüzümde hissediyordum.
Yeşil gözlerine acınarak baktığımda, "kaybettin." dedim, sona kalan gücümle. Gülümsedi, alaydan uzak.
"Üzüleceğim tek kayıp sen olursun, güzelim. " dediğinde gözlerimin dayanacak gücü olmadığından usulca kapanmıştı.
Hissettiğim son şey ise kollarında bulduğum huzurdu.