Ben bir Açelya çiçeğiydim; yolunu kaybetmiş, köklerini bulamayan...
Kısa bir süre önce, doğru bildiklerim bir bir yıkıldı. Gerçek sandığım yalanlar, hayatımı bir tokat gibi yüzüme çarptı. "Aile" dediğim insanların ördüğü yalanlarla dolu bir dünyada, yıllarımı çürütmüş ve kendi benliğimi kaybetmiştim.
Sonra, karşıma o adam çıktı. Hem deliler gibi aşık olduğum hem de ölümüne nefret ettiğim o adam... Tehlikeli bir aşk şarabının sarhoş edici tadında mutluluğu bulacağımı sandım. Ama yanılmıştım.
Sert ve uzak görünen maskesinin ardında itaatkâr bir adam yatıyordu. Yıllar önce, hayatına bir fırtına gibi girmiş, onu kendime aşık etmiş, sonra hiç beklemediği bir anda çıkıp gitmiştim. Ama biliyordum, gün gelecek beni bulacaktı. Ve işte, o gün gelmişti.
Ben bir Açelya çiçeğiydim. Ayrılığı simgelerdim.
Ama onun için Visal'dim.
Bir gün ona sordum:
"Neden bana Visal adını koydun?"
Gözlerime bakarak, usulca fısıldadı:
"Çünkü sana kavuştum, Günışığım."
Visal, kavuşmayı simgelerdi.
Açelya ise ayrılığı...
Not: Mirafer isimli ilk ve tek kurgudur. Lütfen (ç)almayınız.
Not 2: Kurgu içerisinde fazlasıyla kan, vahşet, cinayet, psikolojik şiddet gibi temalar açık bir dille işlenmektedir.
Zevat Tarumar, hayatının son evresinde, lenfoma teşhisiyle karşı karşıya kalan bir koleksiyonerdir. Bu teşhis, onun için bir son değil, yeni bir başlangıç anlamına gelir. Hayatın hüzünlü atmosferinde, geçmişiyle ve içsel dünyasıyla yüzleşirken, hayatının anlamını ve geride kalacak tek varlığı olan koleksiyonunu miras bırakacağı kişileri sorgular. Hayatın kaçınılmaz gerçekleri ile yüzleşen Zevat bizi insan ruhunun derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkarıyor.