Sona gelmiş gibi hissediyordum. Sanki buraya geldiğim günden beri yaşanan bütün tuhaflıkların sonuydu. Öğrenmek istiyordum. Birçok şeyi hem de. Arkamdan kulaklarıma ilişen fısıltıların taşıdığı doğruları. O an karar verdim, bilmeden belki de geleceğime. Bilmeden birçok hayata, kadere, varoluşun temeline. Göz kapaklarım aralandı usulca. Kaldırdığım bakışlarım, önümde bütün heybetiyle dikilen adamın gözleriyle karşı-karşıya geldi. Aniden bir ışık parlarken gözlerimde, duraksadı sanki o an bedenim. Etrafımdaki dünya bir anlığına akışını bozarken, kulağımın dibinden geçen rüzgâr bile havada asılı kalmıştı. Kalbim her an göğüs kafesimden atılacak kadar büyük bir şiddetle çarparken, sıkıca tuttuğum parmaklarım açıldı. Parmak uçlarımdan yayılan bir soğukluk hissettim. Ruhum binlerce parçaya bölündü o an. Göz pınarlarım sanki geriye kalan parçaları topladı. Afallayan benliğim, kendini yaşananların özgürlüğüne bıraktı. İçimden bir parça usulca koptu, uzandı önümdeki adamın kararmış göz bebeklerine. Bana korkuyu hissettiren, bana hükmün ne demek olduğunu anlatan karanlıklarına. Bana cüreti tattıran, ürkekliğime dem vuran zifirisine. Bakışları... karanlıktan bir parça taşıyordu sanki içinde. O parça usulca koparak kaydı benim kızıllarıma. Kırmızı irislerime karanlık dahil oldu. O an etrafım bütün bir uğultuyla kaplandı. Gidişatını yitiren zaman yolunu buldu. Rüzgâr büyük bir hızla etrafımı dolaştı. Sonsuz bir fırtına esir aldı bedenimi.