"Accidit in puncto quod non contingit in anno." (Bir yılda olmayan, bir an da olur) Gerçekten öyle miydi?
Balkonumda otururken karşımdaki karargâha bakıyordum. Önünde duran dört tankı gördüğümde sırtımı dikleştirip merakla onları izlemeye başladım. Hepsi tek tek indiğinde, ip gibi dizilmişlerdi. Albay olduğunu tahmin ettiğim kişi önce herkesi inceledi ve sert, itiraz istenmeyen tonla "Yüzbaşı Bintuğ Liva." diye seslendi. Bu isim, tüm orduyu sırtlayacak kadar güçlü, kuvvetliydi.
Onunla karşılaşabilecek miydik?
"Bir gün seninle ikinci kez karşılaşacağız, işte o zaman doğru olanı yapacağız."
Ben : anneni ara.
Oğuz:ne ?
Ben: sen sinem teyzenin oğlu değil misin?
Annen onu aramanı söylüyor.
Oğuz : peki bunu o niye söylemiyor ?
Ben : şarjı bitmiş?
Oğuz : şarjı bitmişse ben onu nasıl arayacağım peki ?
Ben yazıyor...
Ben çevrimiçi...
Ben : bir dakika oha doğru?
Şarjı bitmişse nasıl arayacaksın ?
Oğuz : bu küçük detayı yeni fark etmen gözlerimi yaşarttı.
Ben : sen bana Altan altan laf mı soktun ?
Hayırlı bir evlat olup annen ara demeden arasaydın böyle olmazdı 🙃
Oğuz : şimdi de sen mi bana laf sokmuş oldun?
Ben : haspinAllah sınanıyorum herhalde , git ara ne bilim ben ya.
Laf filan da sokmuyorum ayrıca.
Oğuz : sen kimsin ?
Ben: komşunuz ?
Oğuz : komşumuz kim?
Ben : evine gelseydin bilirdin.
Oğuz :geldiğim zamanlarda oldu ama tanımıyorum seni ?
Ben : o da senin kayıbın olsun hayırsızlığı bırakıp evine uğrarsın artık belki ?
Oğuz : bu aralar sanmıyorum.
Ben : benim ruhumda hayırsızlık diyorsun.
Oğuz :hayırsız olsaydım bu vatanı korumak için canımı feda etmezdim.
Ben :ne ?
Oğuz: tek hayırsız ben değilmişim anlaşılan , komşusunun oğlunun mesleğini bilmeyen bir komşu kızı.
Ne üzücü.
Tanışalım yüzbaşı Oğuz Türk...