Herkesin bir sırrı vardır. Bazıları bu sırları hayatları boyunca saklar, kimileri ise onları sessiz tanıklara dönüştürür. Gerçekler bazen yüzeye çıkmak için karanlığın içinde kaybolur ve sadece dikkatli gözler onları bulabilir.
"Sessiz Tanıklar", iki yalnız dedektifin hem kişisel hem de profesyonel yaşamlarında geride bıraktıkları izlerin peşinde koşarken, sessiz kalan gerçeklerin ve görmezden gelinen detayların açığa çıkma sürecini konu alıyor. Lina Keskin, babasının ölümüne dair çözülememiş bir davayla yüzleşirken, Kerem Yılmaz ise geçmişin hayaletlerinden kaçmaya çalışıyor. İkisi de adaletin peşinde ama bu arayış, onları beklenmedik bir yolculuğa çıkaracak.
Bu hikaye, sadece bir dedektif romanı değil; aynı zamanda insanın kendiyle, hatalarıyla ve hayatın karanlık köşelerinde saklanan gerçeklerle yüzleşmesini anlatıyor. Sessiz kalan tanıklar, bazen konuşmayan insanlar değil, geçmişin kendisidir.
Sizi karanlık sokaklarda, çözülmemiş davaların gölgesinde, adaletin ne kadar kırılgan olduğunu sorgulatan bir maceraya davet ediyorum. Her ipucunun peşinde koşarken, hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını göreceksiniz.
"Soyun!"
"Ne?"
Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu göster."
Tedirginlik içinde onlara baktığımda uzun bir masada oturan toplam on kişi görmüştüm. Ben kapıya yakın bir yerde duruyordum ve yanımda benimle aynı yaşta olan altı çocuk daha vardı. Sağımdaki kızın sol kolundaki yarasa damgasını gördüğümde sertçe yutkundum. Aynı damgadan benimde kolumda vardı.
"Neyi bekliyorsun?" Bu soğuk ses yaşlı adamın sağ tarafında oturan kişiden gelmişti. Başını önündeki dosyadan hiç kaldırmadığı için yüzünü iyi göremiyorum.
Hırkamı çıkardığımda benimle aynı hizada duran çocuklar koluma baktı. "Sende Yarasalardan birisin." Yaşlı adamın sesi huzursuz çıkmıştı.
"Nasıl damgalandığını hatırlıyor musun?" Yine o adam konuşmuştu ve hâlâ başı önündeki dosyadaydı.
İyi hatırlıyordum. "Hayır." Onlara güvenmiyorum.
Cevabım ile kalem tutan eli hareketsiz kalmış fakat başını kaldırmamıştı.
"Artık bizi neden buraya getirdiğinizi açıklayacak mısınız?" Yanımdaki çocuklardan biri konuşmuştu.
Yaşlı adam sıkıntıyla bir nefes alarak bizlere baktı. "Aslında hepiniz aynı çocuk yurdunda bir zamanlar kaldınız. Peşinde olduğumuz biri var ve o yurttaki otuz çocuğu damgaladı. Şimdi yeniden ortaya çıktı ve Yarasaları bulup hepsini öldürüyor." Sanırım Yarasalar biz oluyorduk.
"Bizimle işbirliği yapmak zorundasınız, tabii yaşamak istiyorsanız?" Masadakilere döndü. "Herkes kendi eğiteceği çocuğu seçsin. Unutmayın seçeceğiniz çaylaktan siz sorumlusunuz."
Burada neler olduğunu anlamıyorum.
Masadakiler bizi incelerken o başını hiç kaldırmayan adamın sesini duydum. "Gözlüklü kızı ben eğiteceğim."
Burada gözlük takan sadece bendim.