İki yaralı beden. Donuk bakan gözler. Kıvrılmayan dudaklar.
Nefret, kanlarında sicim sicim dolaşırken nefes almak oldukça zor.
Tükenmiş hayaller, kalplerinde saklı olan küçük umut kırıntıları.
Onlar, aşk'ın var olmadığına inanacak kadar acizler.
Gerektiğinde fazla cesur, gerektiğinde fazla umursamaz.
Hayallerinin peşinden gitmesi gereken iki insan, kanayan yaralarının kanatanlarından intikam istiyorlar.
İntikam, şimdi hiç doğmayacak geceden yıldızları istemek gibi.
Alaycı nefeslerine karışan sevgi, her geçen gün yok olurken bunu bilmek dipsiz bir kuyuya düşmekten başka bir şey değil.
Hayat, acımasız. Anılar, acımasız. İnsanlar, acımasız.
Çünkü bu dünya bize yasaklı elmalar sunan bir elma ağacından farksız.
Dudaklarıma bir buse kondururken "seni seviyorum,ama biraz acı cekmen gerekiyor"
Ben iki yıldır acı çekiyorum,bu ne ki? Boxerini çıkarırken onu izliyordum. Bir yere gelince utanman da kalmıyordu bu adamın yanında. Alışık olduğum şeylerdi. Bir adamın sevmediğin halde her zerresini biliyorsanız buna bir bok denmezdi!
Kalın ve damarlı penisini çıkarıp birkaç defa okşadı. Bunu yaparken gözlerimin içine bakıyordu.
"Hazır mısın?"
Hazır mıyım? Ben çocuk doğurmaya hazır değilim. Ben anne olmaya hazır değilim. Lanet olası hapı yanıma almamıştım! Ayrıca aklıma nereden gelebilirdi ki dağ başında kocamla sevişeceğimiz?
Erkekliğini girişime yerleştirirken birden içime itti. "Ahh!" Tırnaklarımı kollarına geçirdim. İçimde hareket etmeye başladı. Bacaklarımı beline doladım, topuklarım kalçalarına değiyordu. Omuzlarına sıkıca tutundum. Terden ıslanmış Saçlarımı gözümün önüne düşerken tek eliyle geriye attı.
"Kartal!"
"Sikeyim! Seni o kadar özlemişim ki!"
"Ahh! Yavaşla!"
"Hayır bebeğim,bu gece sadece benim istediğim olacak"
Omuzlarına tırnaklarımı geçirirken odadaki tek ses tenin,tene çarpma sesleri,ve kısılan sesimden çıkan inlemelerimdi. Sonuna kadar soktuğu aletiyle hayalarının kadınlığıma çarptığını hissedebiliyordum.