"Biliyordun." diye mırıldandım. Pürüzlü boğazımı temizleyip kurumuş dudaklarımı ıslattığımda fark bile etmediğim gözümde biriken yaş kendini aşağı bırakmıştı. "Hepsini biliyordun." Çenesinin kasıldığını görmüştüm. Silahı tuttuğu eli sıkılaştığında gerginliği koyulaşan gözlerinden belli oluyordu. Mekanik bir şekilde başını yukarı aşağı salladıktan sonra gözlerini kaçırmıştı. Utanmış mıydı? "İşte bu yüzden evet demek zorundasın. Yaşamak için bir sebebim olmalı." "Vicdanını rahatlatmak için demeliydin." diye düzelttiğimde gözlerini hışımla bana çevirip birkaç adım atmıştı. Elimi kaldırıp silahı tutmamı sağladığında korkuyla yutkunup gözlerimi kaçırmadan öfkeli gözlerine baktım. "Hiçbir vicdan seni ölüme götüremez Sude!" Elimi çekmeye çalıştığımda hırsla göğsüne götürünce gözlerim irileşmişti. "Kürşat ne yapıyorsun?" Titreyen sesimi önemsemeden sadece gözlerime bakmaya devam etmesi gözyaşlarımı hızlandırmaya başlıyordu. Elimi çekmeye çalışıyordum ama öyle sert tutuyordu ki silahın patlamasından korkuyordum. "Yapma." diye mırıldandım acıyla. "Ne yapmamı bekliyorsun? Seni öylece bırakmamı mı? Bunun nasıl hissettirdiğini sen yokken anladım Sude. Her yer parlıyordu ama ben sadece alev görüyordum."