Çekilen acıları anlatıyordu benim için Simurg'un külleri.
Ben Simurg'dum yani çektiği acıların içinde boğulan o kuş. Hani kül oluyordu ya Simurg. Her şey bitmiş gibiydi ya o an. Herkes bitti diyordu, kalabalık dağılıyor ve Simurg'un kül olduğunu izleyen insanlar artık sıkılmış ve meydanı terk ediyordu. Herkes arkasını dönmüş giderken bir ses. Ses, çığlık gibi. Sanki yer yarılmış bir çukur oluşmuş ve insanların sonu o çukurda gelecekmiş gibi.
Bu Simurg'un sesi. Onun haykırışı. O onu terk edip giden insanları , yarılan yere gömmek için haykıran bir ses, bir çığlık...
İnsanlar Simurg'un yok oluşunu izliyordu zevkle ve şimdi Simurg insanlara, çektiği acıları çektirirken izleyecekti zevkle.
Demiştimya Simurg'un acılarıydı külleri.
Ve insanlar onun sonu sanıyordu bu külleri.
Ama unutmuşlardı, her son yeni bir başlangıç için atılan ilk adımdı.
Asıl son Simurg'un yanan ve kül olan sonu değildi. Asıl son Simurg'un çığlıklarında saklanmış ve o insanlar için saklandığı yerden çıkacak ve ölümü onlara acı ile tattıracak , Simurg'un yaşatacağı sondu.