❧
Karanlık odayı aydınlatan tek şey, titrek bir şekilde dans eden mum ışıklarıydı. Hepimiz salonun koltuklarında oturup birbirimize bakıyorduk. "Bu eve geldiğin için, daha doğrusu bu aileyi tanıyacağın için pişman olacaksın." İrkildim. Kaşlarımı çatıp gözlerimi bunu diyen Ateş'e çevirdim. Korel ve Arın dikkatle bana bakıyordu. "Ne saçmalıyorsun?" Diye sordum düz bir sesle. Ne demek istediğini anlamamıştım.
"Bunu sana şuanda söylemeyeceğim ama bil ki çok büyük oyunlar dönüyor" diyip yavaşça ayağı kalktı ve bana doğru yürümeye başladı. Korel ve Arın Bir bana, bir Ateş'e bakıyordular.
Ateş tam önüme gelip yavaşça eğildi ve suratıma baktı "Senin annen ve baban öldürülmüştü değilmi?" Diye sordu kısık bir sesle. Ellerimin titremeye başlamasıyla anlamsızca Ateş'e bakmaya başladım. "Peki neden öldürüldüler, kimin tarafından öldürüldüler hiç düşündün mü?" Diye sordu düz bir sesle.
Korkuyla Ateş'e bakıyordum. Ne saçmalıyordu? Annem ve Babam ne alaka'ydı ki?
"Bence biraz düşün. Neden öldürüldüler? Kimin tarafından öldürüldüler? Hiç beklemediğin birisi tarafından da öldürülmüş olabilirler değil mi?" O merdivenlerden yukarı çıkarken ben Arın ve Korel'e bakıyordum. Düz bir ifadeyle bana bakıyorlardı. Niye robot gibi davranıyordular ki? Çok büyük şeyler dönüyordu ve benim tek bildiğim şey bu işin peşini asla bırakmıyacağımdı.
Yazım hataları olabilir!
Başak Aksel'in hayatı on yedi yaşındayken geri dönüşü olmayan bir şekilde değişmiş, tamamen tepetaklak olmuştu. On yedi yıldır ailesi sandığı kişiler aslında gerçek ailesi değildi ve o da artık Başak Aksel değil, Başak Uluöz'dü.
Dört abi, bir ikiz ve bir erkek kardeşle hayatı artık eskisinden çok daha farklı olacaktı.