Yavaşça kucağından ayrılmadan doğruldum ve gözlerinin içine baktım. İçim yana yana zorlukla konuştum. Burnumu çeke çeke sordum içimden geçeni. Küçük bir kız çocuğunun babasına yaklaşması gibi yaklaştım ona.
''Küçük balık vardı ya,'' dedim sadece. Parlayan gözlerini gözlerime kenetlemiş öylece bakıyordu.
''O küçük balık kayboluyor. O küçük balık ilk kez birisine bu kadar aciz görünüyor, ilk kez tüm duvarları inmişken birine yakalanıyor. Peki o küçük balık şimdi ne yapacak?''
Ne denli duygularla dolup taştığımı anlayabiliyordu. Onun karşısında küçük durumda olmam ve onun bunun farkında olması hiç sorun değilmiş gibi gülümsedi. Sonra da belki de duyup duyabileceğim en güzel şeyi söyledi.
Tüm nefesi yüzümü ısıtırken, o nefesi o kokusuyla karışıp vücuduma sinerken, gözleri gözlerime bağlanırken konuştu...
''O küçük balık,'' dedi çenesini kafama koyarken, ''O küçük balık her şeyi yaşaya yaşaya atlatacak. Ve o küçük balık büyümek için çabaladığı ilk yolunda ilk yaşını dolduracak. İşte o zaman, o mumu üflerken onu izleyen ben; onunla gurur duyacağım. Ben orada olacağım...''
- BU HİKAYE BÜYÜYEMEMİŞ KÜÇÜK BİR KIZ ÇOCUĞUNUN VE ONA BÜYÜMEYİ ÖĞRETEN BÜYÜK BİR ADAMIN HİKAYESİDİR. -
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu.
Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu.
Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla yüzüne bakıyordum. Ona inat bende gözlerimi kaçırmadım. Geri durmadım.
"Benim" dedi.
"Anlamadım?" dedim. Ve bir az geriye çekildim.
"Kim bu Arhan ağa dedin ya? Benim. Arhan Karadağlı"
TAMAMLANDI