Bu bölüm, okuyucuyu karanlık ve gizemli bir atmosferle tanıştırarak hikayenin temelini oluşturur. Murat, yakın arkadaşı Can'ın kaybolduğu haberini alınca, onu bulmak için derin ve ürkütücü ormanda yalnız başına bir yolculuğa çıkar. Can'ın kaybolduğu eski kulübeye ulaştığında, çevresinde garip fısıltılar duymaya ve korkutucu bir varlığın varlığını hissetmeye başlar. Kulübede karşılaştığı, insanı dehşete düşüren bir siluet, Murat'ın korkularını körükler. Şimşeklerin aydınlattığı o anlarda, figürün boş gözleri ve donuk yüz ifadesi, onu bu karanlık dünyaya çekmeye kararlıdır.
Bu ilk bölüm, yalnızlık ve çaresizlik duygularıyla doludur. Murat, hem fiziksel olarak hem de psikolojik olarak bir bilinmeze doğru sürüklenirken, olaylar hızla bir kabusa dönüşmeye başlar. Ormanın derinliklerinde kaybolmuş gibi hisseden Murat, gerçeklikle hayal arasındaki ince çizgide mücadele ederken okuyucuya da merak ve gerilim dolu anlar yaşatır. "Kayıp Çığlık," bu karanlık yolculuğun sadece bir başlangıcıdır.
Bazen yaşadıkları ağır gelir insana. Sorgular durmadan onu, bunu, kendini, yaşadıklarını ya da yaşayamadıklarını. Bu kadar haksızlığı da hak etmedim der kendi kendine. Başkaları iyi şeyleri yaşıyor ya, benim neyim eksik de ben yaşayamıyorum der. Düşünür dünü ve bugününü... Üst üste gelmiştir sıkıntılar bunaltmıştır haklı olarak. Kaçmak ister, kurtulmak ister. Çünkü artık sözün de sabrın da bittiği yerdedir. Konuşmak ister...Konuşamaz...Konuşturulmaz...İyi de sus...! Sus...! Sus...! Nereye kadar? Çareyi kaçmakta bulur sarılır uzanan ilk ele. Çaredir o el ...Ümittir o el...