Aklıma her geldiğinde düşündüm. Dağıtamadım bir türlü aklımın en işlek caddelerindeki “sen” sözcüğünü. Düşüncelerimin gittiği yere gittim. Kendimden uzaklaştım, uzaklaşabildiğim kadar. Uzun ve yorucuydu, başarabildiğim kadar. “Sen” kelimesi olmadan düşüncelerim nadasa bırakılmış, sürülmeyi bekleyen boş tarlaları andırıyordu, boş bir levha gibi. Düşüncelerime bir tutam “sen” ekliyorum, duygularımla tepkimeye giren bir karışım oluşuyor. Bu iksir beni istediğim her yere götürebiliyor. Dünyada gidebildiğim yerlere değil, aklımın sınırlarına hayat dedim, sen dedim. Ve şimdilerde daha iyi anlayabiliyorum bunu. Sendeleyen aklımın uzun zamandan sonra mantıklı bir şeyler düşünmeye başladığını hissediyordum.
Siteye yeni taşınan çocuk kesinlikle "toptu" ve uğraşacak birilerini arayan semtin ağır abileri afilli bir iddiaya tutuşmuştu.
Kesinlikle onun top olduğuna hemfikirlerdi.
Geriye kalan tek şey kanıtlamaktı.