Sabah kalktığımda kendimi farklı bir yerde bulacağımı -rüyaların etkisi bu olsa gerek- düşünüyorum, aynı yer, aynı yatak, aynı duvarlar ve hayatın üzerinde bıraktığı yarım kalan –bir şekilde biriken- düşler. Devam etmek, en azından belki de bu hayatın ta kendisi. Esnekliğini akan kum tanelerine borçlu kırgınlıklarım, en azından onlara yeniden bir şans vermek adına. Zamanla değişmeyeceği savunulan doğrular geçmişe mahkûm yaşayarak yanlışın bir parçası oluyor. Giderek yaşama benzeyen tekdüze hayaller, çizgi üzerine sıralanan kelimeler –eğik yazmayı hiç beceremedim-, üzerimde vefa borcu bıraktığım beklentilerim. Arz talep üzerineydi hayattan tüm istediğim, ne kadar istedimse, o kadar uzaklaştı.
Bazen de bunu bir çıkış gibi gördüm, bir uzaklaşma, bir yakarış; Kelimelere sımsıkı sarılarak onları her an yanımda tutmaya çalışmak –sanırım kendimi en rahat böyle ifade ediyorum-. Gecenin karanlığı etrafa serpilmeye başladığı zaman bir tek an’lar benimle kalıyor. Yanımda yanan sokak lambası, tütünden çıkan dumanı seyrediyor, kendimce her dumana bir şeyler çiziyor, hayallerimi görüyorum onlarda. Rüzgâr da dost bu gece bana, hayallerime sahip çıkmam için sakince beni seyrediyor, sokak lambasının ışığı bir azalıyor bir artıyor-. Artık her şey mümkünmüş gibi.
Mevsimsiz Sohbet
"Evdeki hizmetçiler neyse sende o sun"
zorundalıkda olsa ben onun karısıydım.
"Bekaretini bozduktan sonra sana asla elimi bile sürmeyeceğim şu karşıdaki koltukda yatıp kalkacaksın asla yakınıma gelmeyeceksin!" dedi kalın sesiyle.
Ben bir ömür bu adamla nasıl evli kalacaktım.