"Ne işin var burada?!" Kalbim teklerken, "Kaplan," diye fısıldadım zorlukla. Asıl onun burada ne işi vardı? "Güzelim," dedi bana doğru bir adım yaklaşırken. Yeşil gözlerinde hem şaşkınlık hem de endişe vardı. "Şu an sana açıklamayacağım bir durum var. Acil burayı terk et." O... Polis miydi? "Ben," diyebildim titrek sesle. "Anlayamadım." "Anlama," dedi aceleyle ve beni uzaklaştırmak için elini belime getirdiğinde giydiğim bombayı hissetti. Kaplan dondu. Bedeni kaskatı kesilirken, "Hayır," dedi. Elini anında çekmişti. "Olamaz bu." "Uzak dur benden, Kaplan." "Sen değilsin," dedi ama bu söylediğine kendisi de inanamıyordu. "Sen olamazsın." Yutkunamadım ve bir adım geriye gittim. "Yalvarırım sana. Uzaklaş." Kaplan tereddüt dahi etmeden bana silahını doğrulttuğunda aynı anda birkaç kişi bağırıyordu insanların burayı terk etmesi için. Kaos. Sesler birbirine karışırken etraftaki tüm sivilleri uzaklaştırdılar ve en sonunda alanda sadece polis ve muhtemelen istihbaratçılar kaldı. Herkesin hedefi bendim. Kulağımdaki o korkunç ses, "Daha iyi," dedi. "Hepsi asker, polis ve istihbaratçı. Sivillerden daha etkili bir darbe olur bu..." Kaplan'a baktım çaresizce. Gözlerinde kocaman bir hayal kırıklığı vardı ama bedeni bu duyguya teslim olmamış gibi bana silah doğrultuyordu. Fakat eli... Eli titriyordu çok az ama bunu sadece dikkatlice bakan biri fark edebilirdi.
1 part