"Farklı olsak bile benimsin... Her yerde yalnızca enkazın kalıntıları kalmış olabilir, yıkıntılar ve soğuk taşlar etrafımızı sarmış olabilir. Ama sen... Sen o karanlığın içinde, içimi ısıtan tek parçasın. Her şey griye, umutlar küle döndüğünde, sen o enkazın arasından süzülen bir gün ışığı gibi içime doğuyorsun. Parçalanmış dünyamda ışığınla yol buluyorum. O küçük delikten sızan ışığın gibi, ben de sana kavuşabilmek için aradığım her çıkışta seni buluyorum.
Enkazların ortasında bile, yolumu bulduracak olan sensin. Sen benim ışığım, sonsuz karanlıkta bile beni yönlendiren yıldızımsın. Farklı olsak bile, sensiz bir dünya hayal edemem. Çünkü ne olursa olsun, senin ışığın beni hep kendine çekiyor. Enkaza rağmen, farklı dünyalara rağmen... Benimsin."
Bu hikaye, hem bilim kurgu hem de duygusal bir yolculuğu birleştiriyor, ve çok etkileyici bir potansiyel taşıyor. Dünyanın sonu geldiğinde, yeni dünyalara portallar açıldı. Yeryüzü harabe haldeydi, tüm insanlar ölmüş ve geriye sadece uzaylılar kalmıştı. Uzaylılar, son bir umut olarak, ölü bedenleri topladılar ve Proje İnsan adını verdikleri bir grup yarattılar. Bu grup, her gün dünyaya inip, yıkılan gezegeni yeniden inşa etmek, yeni yaranan dünyaları keşfetmek ve geçmişin sırlarını açığa çıkarmak zorundaydı.
Jayla, grubun lideriydi. Bu yeni yaşamın zorlukları, ona sadece liderlik değil, aynı zamanda bir tür yalnızlık da getirmişti. Görevleri ağır, dünyalar keşfedilmeyi bekliyordu, ama Jayla'nın en büyük yükü, duyduğu duygulardı. Bir gün, paralel bir dünyada, bir robotla tanıştı. O an, bir şeyler değişti. Bir makineye, bir robota karşı duygular beslemeye başlamıştı ama artık kendisi de bir robottu. Bu, bir liderin yaşaması gereken en büyük içsel çatışmalardan biriydi.