Küçüklüğümüzden beri bize anlatılan bir şey vardı; Bütün peri masallarının mutlu sonla bittiği, diyarın topraklarının hüzünden ırak huzurla kaplı bir yer olduğuydu ama aynı zamanda her masalın bir kurtarıcısı olurdu, bütün yükü içinde taşıyan. Şu gerçek inkar edilemezdi; kurtarıcıların da bedenlerinden ruhları arınırdı. Peki ya sonrası? Kahramanlar gittiğinde bütün yük geride kalırdı, bu bir söylentiye dönüşmüştü. Mutluluğun ebedi olmadığını bilemezdik, ya da kimse bilmek istemiyordu. Bizim kurtarıcımız kralın ölümünün ardından barışın sınırları toprakların hatları olmuştu. Bağlar yıllarla hançerlerle kesilmiş hiç var olmamış gibi kaybolmuştu. Yılların sunduğu tek getiri elbette bu değildi, imparatorluğun artık boş bir tahtı vardı ve bütün krallıklar oraya sahip olabilmek için her şeyi yapabilirdi. Kabul etmeliydik, her son bir başlangıcı doğuruyordu. Belki de bu evrenin yeni bir kahramana ihtiyacı vardı.