
Hava soğuktu. Rüzgar çok şiddedli esiyordu. Dışarıda yağan karlar yere hızlı bir iniş yapmaktaydı. Berra'nın gözyaşları yanağına birer birer aktı. Burnunu çeke çeke ağlıyordu. Bağırmak istedi içindeki öfkesini kusmak istedi. Fakat yapamadı. Bu saatten sonra herşey bitmişti. Artık yapacak bir şeyi yoktu. Tek başına yapa yalnız kalmıştı. Babası o kadını dinleyip onu yaka paça dışarıya atmıştı. Saat gecenin bir yirmi üçüydü. Ve o öylece dışarıya atılmıştı. İlk bir kaç dakika kapının önünde durdu. Belki babası gelip onu çağırır diye düşündü. Sonrasında babası gelse bile tekrardan o eve giremeyeceğini anladı. Sonuçta onun da bir gururu vardı ve yeterince ayaklar altına alınmıştı. Saçları yağan kar yüzünden ıslanmış, burnu soğuktan kıp kırmızı olmuştu. Emin di sabaha kesinlikle ateşi çıkacaktı. Hatta şimdiden biraz bile ateşi vardı. Yanında hiç bir şeyi yoktu. Ne parası ne de iki parça kıyafeti. Zaten onları almaya vakit mi kalmıştı? Öylece yaka paça dışarı atılırken ve yüzüne inen sayısız tokatdan sonra hiç bir şeyini alamamıştı. Gerçi babası tüm parasına el koymuştu. İstese de parasını alamazdı. Yanında sadece telefonu vardı. O da pantolonunun arka cebinde kalmıştı. Aklına gelen şey ile acıyla gülümsedi. Ve emin olmak için telefonunu arka cebinden çıkardı. Evet tahmin ettiği şey olmuştu. Telefonunun koruma camı paramparça olmuştu. Ve sanırım kendi camı da kırılmıştı. Üvey annesi babası gelmeden önce onu merdivenlerden itmişti. Ve merdivenlerin sonunda ise belini demir kapının oraya çarpmıştı. "Sanırım çarptığım tek şey belim değilmiş" diye mırıldandı. Sabahtan beri her yeri ağrıyordu. Üvey annesinden ayrı, babasından ise ayrı işkence çekmişti. Tüm kemiklerı sızlıyordu. Kalbi az önce olanlardan dolayı öyle hızlı çarpıyordu ki.All Rights Reserved