Lys, içsel dünyasında kaybolmuş, yalnızlığına alışmış bir genç kızdır. Kitaplar onun sığınağıdır; dış dünyadan uzak, kendi düşüncelerine dalarak yaşamaktadır. Fakat son zamanlarda her gece gördüğü bir sembol, her an hissettiği bir çağrı ona, bildiği dünyadan çok daha fazlasının olduğunu fısıldar.
Bir gün, kütüphanedeki masasında sıradışı bir kitap bulur. Kitabın kapağında kendi adı ve rüyalarında sıkça gördüğü o sembol vardır. İçindeki boş sayfalar, ona bir şeyler anlatmak ister gibidir. Bu kitap, Lys'i düşündüğünden çok daha uzaklara, hiç beklemediği bir yolculuğa sürükleyecektir.
Bir ağacın sırrı ve gölün yansıması, Lys'in kim olduğunu ve nereye ait olduğunu anlamasını sağlayacak mı? Gizemli bir dünya, onu kendi geçmişine doğru çağırırken, Lys'in karanlıkla ışık arasındaki sınırda yapacağı seçim, her şeyin kaderini değiştirecek.
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı.
Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı.
Koşuyordum.
Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyordu. Göğsüm inip kalkıyor, kalp atışlarım boğazımda hissediliyordu.
Karanlığın bağrında yalpalayan adımlarım kör bir noktaya takıldığında, bedenim tek seferde yere serildi.
Dizlerime saplanan dikenler dilime canhıraş bir çığlık yuvarladı.
Daha fenası yaklaşan adım seslerinin içime boca ettiği keskin ürpertiydi.
"Yardım edin! Biri bana yardım etsin."
Avuçlarımı kurumuş yapraklara bastırdığımda, yükselen çıtırtıları kulaklarımı tırmaladı. Kalkmak istedim, karnımda yine aynı kıpırtıyı hissettim. İçimde nereden geldiği, nasıl benimle olduğunu bilmediğim bir şey vardı. Tıpkı benim gibi çaresizce kıpırdanıyordu. Titreyen parmaklarımla karnıma dokundum. Islak yüzümü köhne ormanın derinliklerine çevirip daha güçlü bağırdım.
"Yardım edin! Biri bize yardım etsin!"
Yeniden koşmaya başladım. Dizlerimden akan kanların çıplak ayaklarıma süzüldüğünü hissedebiliyordum.
Güçlükle ayakta tuttuğum bedenim bu kez bir ağaca çarptı. Kendimi sırt üstü yerde bulduğum an gözlerim korkuyla açıldı. Çaptığım şey ağaç değil bir yabancının sert gövdesiydi.
Ancak o, bir çınar ağacı kadar uzun ve yapılıydı. Karanlık tüm ayrıntılarını ustaca gizlerken, üzerimde tepkisizce gezdirdiği bakışlarını ve silüetini ele veriyordu.
Dirseklerimin üzerinde kalkmaya çalıştım. Buraya kadardı, gücüm tükenmişti.
"S-sen..."
Bir adım attı. Büyük ve yara izlerinin barındığı parmakları önüme uzandı.
"Yardım istiyordun, değil mi?"
Sesinin bir rengi olsaydı, bu kesinlikle siyah olurdu.
Sesi, şavkı kırık bir siyahtan ibaretti.
Şeytanın adaletsiz oyununda bana sunulan başka bir seçenek yoktu.