"Yaşadıkların hiç kolay değil, biliyorum." Yaşlı çoban elindeki koca odunu önündeki közleri parlayan ateşe atarak, diğer elindeki sivri demir parçasıyla sönmekte olan ateşi yeniden harlamaya çalıştı. Harelerine yansıyan dans eden ateş kıvılcımları gözlerindeki derin kederi daha da belirgin hale getirdi. Dönüp yanında oturan sessiz misafirine baktı. "Bu topraklarda her çocuk kendi kaderiyle doğar. Bu döngü önceden belirlenmiş bir kaftan gibidir, hiç şaşmaz. Anan, baban, soyun senin yaşayacağın hayatı belirler. İster ağa ol, ister köle hiç fark etmez; bu taşına toprağına kurban olduğum topraklarda doğan her çocuk illa bir gün kaderin o sert sillesini alır." Misafirinin gözünden iri bir damla çenesine doğru yuvarlandı. Adeta mızrak olup çobanın kalbine saplandı ancak elinden bir şey gelmezdi. Ona anlatmaktan başka hiçbir şey yapmazdı. "O da öyle. Onun da kaderi bu. Eminim seçme şansı olsaydı böyle biri olmayı hiç seçmezdi ama yapacak bir şey yok biliyorsun? Yapmayı en iyi bildiği şekilde eğrisiyle doğrusuyla sevdiklerini korumaya çalışıyor." Elini uzattı ama misafirinin eline dokunmadan tekrar kendisine çekerek sessizce iç çekti. "Yani seni..."All Rights Reserved