"Yine geldin," dedi Asi, geceyi yaran sessizliği bozan ince bir fısıltıyla. Ay ışığı Alaz'ın yüzünü belli belirsiz aydınlatıyordu, ama gözlerindeki ağırlık o kadar belirgindi ki karanlık bile saklayamıyordu.
Asi, durduğu yerden adım atmadı, sanki tek bir hareketle tüm dengeyi bozacakmış gibi. Alaz ise, cebindeki çakmağı çıkarıp bir sigara yaktı. Dumanın ince iplikleri gökyüzüne karışırken, Asi'nin yüzüne dikkatlice baktı. "Sen git demedikçe, gelmekten vazgeçmem," dedi, sesi sakin ama kararlıydı.
Asi bir an başını öne eğip derin bir nefes aldı. Gözleri doldu ama o damlaların düşmesine izin vermedi. "Ne zaman geldin ki gerçekten?" diye mırıldandı, sesi titriyordu.
Alaz bir adım daha yaklaştı, sigarasını kıza doğru uzatırken "Buradayım işte," dedi. Asi'i alay eder gibi güldü
Sigarayı kendi dudakları arasına hapsedip derin bir nefes çekerken mırıldandı "Sen uzun zamandır burada değilsin Alaz." Alaz bir cevap vermedi. Gözlerini birbirlerinden kaçırdılar ve durgun suların hakim olduğu gölü seyrettiler bir süre.
"Biliyorsun artık yıldızları bakıp dilek dilediğimiz yaşta değiliz. O yıldızlar çoktan kül oldu ve benim avucumu yaktı. Bazı yaralar sarılmıyormuş işte Alaz."
"Sarmayız bizde."
"Keşke hiç tanışmasaydık." dedi Asi. Güldü Alaz. "Keşke." dedi.
Bir yıldız kaydı. Alev olup küle dönerken bu sefer avuç içleri acıyan yalnızca Asi değildi.