Bozkırın tazecik fidanıydı onlar...
Kök saldıkça fidanlar, tutundukça toprağa güçleşti birer ağaç dalları oluverdiler. Güneş açtıkça, yağmur yağdıkça bahar geldi. O köklenen ağaç dallarında çiçekler açmaya başladı. Bozkırın çiçekleri...
~
Sarıhisar kasabasının yiğit delikanlılarından muallim Cihangir en yakın arkadaşı Levent'in bacısı Aybüke'ye karşı beslediği hislerinin sevda olduğunu anımsayamadan kendine konduramadan, bir başkasıyla nişanlanır onun yüzüğünü parmağında taşımaya başlar parmağında ki söz başka, yüreğinde ki söz bambaşkadır.
Yürek yangının ortasında kalan dalların hikayesi tam da çiçeklerin açmasıyla başlar.
~
"Ey yârim, yârenim, yağmur kuşum, derinlikli destanım, yüreğimin gürlüğü, güneşim, ayım, bağım bahçem, bostanım, gönlümün ve ahiretimin yegâne sahibi...Aykızım"
Doğdum, ailemin evine sığıntı oldum.
Sevdim, sevdamın gönlüne sığıntı oldum...
Yazgı mı, kader mi, çile mi? Bilmem...
Bazı insanların alnına ' hiç mutlu olamamak' da yazılıyormuş meğer...
Tüm hayallerime kavuştum, bu kez de hayata sığıntı oldum...