İnsanı ölünce iki yer bekler, biri cennet diğeri ise cehennem, peki ya eğer arafta olursak ne olurdu? Cehennemden daha kötü bir yerdi Araf. Cennet'e gitmek için ıstırap çekilen yedi katlı dağ, Dante böyle bahsediyordu kitabında değil mi?
Araftaydım, bunu cehennemin enseme vuran sıcaklığından hissedebiliyorum. Kor gibi yanan alevlerini, ateşin vücuduma değen yakıcı hissini hepsini hissediyordum. Günahlarımın bedeli peşimi bırakmıyordu. Nefes almamı engelliyordu, göğsümün ortasında yanan bir ateş sanki gittikçe vücudumu küle dönüştürüyordu.
Peki ben küllerimden yeniden doğabilecek miydim?
Annem küçükken kız kardeşimle bize anlattığı masalda hep derdi ki "Bir Ceylan ormanın içinde rahatça koşup, dolaşabiliyorsa o ceylan asla yalnız değildir, onu hep saklandığı yerde gizlice izleyen bir kurt vardır. Öyledir ki ceylan'ın her nefes alışını, kalp atışını, gözlerindeki korkuyu ve endişeyi her an, her saniye iliklerine kadar hisseder. Ve gün sonunda onun yem olup olmadığını işine yaradığı ya da yaramadığı zaman karar verir." Annem başımı göğsüne yaslayıp saçlarımı okşamaya başladı. "Kurdun varlığı ceylan'ın her daim bir nefes kadar yakınındadır."
Bu zamana ne demek istediğini anlamamıştım, hatta hep düşünürdüm annem neden böyle bir masal anlatır diye. Aslında annem beni anlatıyormuş bana, o masaldaki ceylan bendim ve kurdun nefesi de hep bir adım arkamda, ensemdeydi.