"Diana.." diye adımı mırıldandı. İsmim dudaklarında bir dua, bir ağıt, bir melodi gibi çıkmıştı.
"Efendim Alex?" diye karşılık verdim. Kalbi avcumun altında duruyorduu ve hızlandığını hissesedebiliyordum. Bu durum beni de heyecanlandırıyordu.
"İsminin anlamını biliyor musun?" diye sordu meraklı gözlerle bana bakarak.
Elbette biliyordum, kim adının ne anlama geldiğini bilmezdi ki. Hele de lakabı adının anlamıyken...
"Bilmiyorum." diyerek yalan söyledim ve o da bunu anlamasına rağmen beni bozmadı.
"Gece olup da her yer karanlıkta kaldığında," diyerek açıklamaya başladı. Geceden daha kara gözlerine daha bir anlamlı bakmaya başladım.
"Hiçbir yerde ışık kaynağı kalmadığında, etraf zifiri karanlığa büründüğünde, kötü olan her şey açığa çıkardı. Çünkü güneş yoktu. Işık olmadan kimse bir adım ötesini göremezdi. Sonra bir gün, Tanrılar insanlara acıdı." diye devam etti. Hikayeyi nereye bağlayacağını çok merak ediyordum.
"Onlara yardımcı olsun, kaybolduklarında ışık olup onlara yollarını göstersin, en umutsuz zamanlarda, karanlıkta her kaldıklarında parlaklığıyla onlara umut olsun diye onlara önce Ay'ı, sonra Ay Işığını verdi." Gülümsedi. Saçlarıma derin bir öpücük kondurdu.
"İyi de Ay, yalnızca Güneş'in bir gölgesidir. Güneş varken kimse aya ihtiyaç duymaz. Zaten Ay da Güneş olmadan bir hiçtir." dedim buruk bir sesle.
"Kimse gece kaybolduğunda güneşi aramaz sevgilim. Herkes göğe bakar. Ayı görmek ve ışığından faydalanmak için. Sen benim Ay Işığım'sın sevgilim. Karanlıkta kaldığımda ışığınla beni aydınlatansın, kaybolduğumda bana yol gösterensin. En umutsuz zamanımda elimden tutup kaldıran tek hazinemsin. Sen kimsenin değil benim Ay Işığım'sın. Kimsenin değil, benim sana ihtiyacım var çünkü benim dünyamda Güneş yok. Benim dünyamda hava hep karanlık Diana. Güneş karanlığa doğmaz."
Tuhaf tiplerle dolu hapishanede danışmanlığa başlayan William, aynı zamanda deli bir bilim insanı olan babasının inşa ettiği gizli laboratuvarda zorlu bir yolculuğa çıkar.