
Bir zaman gelir ki hayallerimiz hayatımız karşısında un ufak oluverir. Hatta bu öyle bir döngüdür ki ne yaparsan yap ellerin titrer ve elinden bir şey gelmez. Gelse bile bir faydası olmaz ve birden kendini kısır bir döngünün içinde bulursun. Öyle adı konamaz, öyle değişik bir döngüdür ki akıl ermez,mantık konuşamaz, kalp sadece görevini yapar ve kan pompalar. Ama o kan damarlarınızda tıkalı kalır ve size ulaşamaz. Aslında buna tam layığıyla görevini yapmış da denemez, tıpkı yaşamadığınız gibi. Ya da yaşamak sandığınız ,adına yaşamak denilen bu an için. Hatırlasanız ya bir yerlere yetişmek için sabahın erken saatlerinde sıcacık yatağınızı terk etmek zorunda olduğunuz, buz gibi havanın yüzünüze çat diye çarptığı ,içinizi titrettiği günleri. Elde ne var diye bakılırsa kocaman bir sıfır ve harcanmış koca bir ömür. O an anlıyorsunuz aslında bir şeyler için fazlaca kendinizden verdiğinizi ve geçen giden ömrünüzün ve zamanınızın asla geri dönmeyeceğini. Aynada kendinize baktığınızda o gerçek pat diye çarpar yüzünüze. Yüzünüzde oluşan kırışıklar, yorgun gözler ve belki de yorgunluğun izleri olan can yakıcı ağrılar... Ama her ne kadar yorgun da olsanız hayatınızın en derin duygusuyla karşı karşıya kalmışsınızdır. Aşık olmuş ve o kişinin doğru kişi olduğunu anlayıp hemen bir aile kurmuşsunuzdur. Ve bu yorgunluğa bedel dersiniz. Hele ki bir parçası sizden,bir parçası ondan minik bir bıdık hayatınızın tam merkezine oturduğu zaman bu zamana kadar ki yolculuğumun, bu emellerimin bunun bir amacı varmış diyorsunuz.All Rights Reserved
1 part