Aurelia, dünyaya geldiği gün bir lanet gibi terk edilmiştir. Yetimhanede büyürken, zihninde yankılanan sesler onu yalnızlığa iter ve hayatını şekillendiren ikinci bir kişiliğin doğmasına sebep olur. Bu karanlık, onu korurken aynı zamanda etrafındaki herkesi ondan uzaklaştırır. Veldora bölgesinde yeni ailesine ve üvey ağabeyi Aaron'a alışmaya çalıştığı sırada, bölgede kaybolan kızların ardındaki ürkütücü sırlar, onu geçmişine sürükler.
Kaybolan kızlar masum değildir. Zorbalık ve kötülükle şekillenen bu kayıplar, Aurelia'nın zihnindeki karanlığın bir yansıması gibi görünmektedir. Aaron, kız kardeşinin parçalanmış zihninde bir köprü kurmaya çalışırken, onun kayıplarla olan tehlikeli bağını keşfeder. Ancak bu keşif, yalnızca Aurelia'yı değil, Aaron'u da korkunç bir seçimin eşiğine getirir.
Aurelia, zihninin labirentlerinde hayatta kalmaya çalışırken, içindeki karanlık onun en büyük düşmanı mı olacak, yoksa Veldora bölgesinin gizemlerini çözmek için ihtiyaç duyduğu tek anahtar mı? Her cevap, onu kendi gerçekliğinden biraz daha koparırken, geçmişin gölgeleri giderek daha da yoğunlaşıyor.
Bu hikâye, kimliğin sınırlarını, insan ruhunun derinliklerini ve karanlıkta kaybolmuş bir dünyada aydınlığı arayan bir kızın mücadelelerini gözler önüne seriyor.