Zambakların Ardındaki Kadın
8 parts Ongoing Gece adını taşıyan bir kız var...
Adı gibi, güzelliği karanlığın içinde saklanan bir mücevherdi
Gece gibi güzel ve derin,
Bir yıldızın soğuk ışıltısı kadar uzak
Ay ışığı gibi saf ve çekici...
Işıksız bir evrende küçük parıltı arayan yürekti o.
Babası onun gökyüzüydü.
Kendini ona bakarken bulduğu bir sonsuzluk,
ve her yıldızı onun hayalleriydi.
Ama annesi...
Annesi bir fırtına, bir enkazdı.
Nefreti kalbine kök salmış,
sevgiyi boğan bir karabasan.
Her bir kızın kaderi annesine benzer derler
Öyle mi olacaktı ?
Ölüm bu güzeller güzeli tenine yakışacak mıydı?
Gece, çiçekleri sevmezdi.
Kırmızı güller, sarı papatyalar...
Hepsi, sevgiyi değil, sadece geçici bir mutluluğu temsil ediyordu.
Ama zambaklar...
Zambaklar başka bir dünyaydı.
Beyazları, karanlıkta parlayan bir ışık gibi,
Huzuru ve sükuneti değil,
Bir acının ve tutkunun simgesiydi.
Zambaklar, Gece'nin kalbine dokunan tek çiçekti.
Beyaz renkleri, ona yalnızca güzellik değil,
Bir düş kırıklığının ölümsüz izlerini de hatırlatıyordu.
Gece, ne zaman bir zambak görse,
Bir huzur bulur, ama aynı zamanda bir acı da hissederdi.
Bu acı, sevdanın ölüme dönüştüğü anın yankısıydı.
Zambaklar, ona hem yakındı, hem de uzak.
Bir ömrü anlatır gibi...
Kim bilir yıllar önce neler yaşadığını...
Kim bilir, bu kızın içinde ne fırtınalar kopmuştu?
Kim bilir, yıllar önce hangi acılar işlenmişti ruhuna?
Ve kim tahmin edebilirdi,
onun bir gün kendi katiline âşık olacağını?
Ama bu katil sıradan değildi.
Gece'nin içinde yankı bulan nefret,
Ama arkasında bir zaaf da taşıyordu.
Sevgi ve nefretin arasındaki ince ipte yürüyordu,
Ve her adımda, Gece'nin kalbi ona daha yakın oluyordu.
Sevgi ve nefretin dansıydı bu,
kesişen iki yolun ölümcül bir düğümü.
Fakat Gece bilmezdi,
bilse bile anlamazdı:
Katilini aff eden her zaman ölmeğe mahkumdur...