Altın yaldızlarla süslenmiş devasa sarayın geniş merdivenlerinden yankılanan adımlar, bir krallığın görkemini değil, yıkılmaz gibi görünen duvarların ardındaki çatışmaları anlatıyordu. Bu çatışmalar sadece taht uğruna değil, aynı zamanda bir babanın sevgisi, bir annenin hayaleti ve kaçmaya çalışan bir kalp içindi.
**Alexander Arman Demirdağ**: Mükemmel çene hattı, koyu kahverengi saçları ve deniz kadar derin mavi gözleriyle, onun adını bilmeyen bir kişi bile sarayda adımlarını gördüğünde kim olduğunu anlardı. Çocukluğunu savaş eğitimi ve tahta layık bir lider olma baskısıyla geçirmişti. Annesinin genç yaşta ölümü, onu daha da sert biri haline getirmişti. Tek bir kişiye güvenirdi: Onu büyüten, annesi gibi sevgisini esirgemeyen bakıcısı, Greta. Kaslı yapısı ve kararlı duruşu, hem hayranlık uyandırıyor hem de ürpertiyordu.
**Alara Alice Karayel**: Çiçeklerden yapılmış bir kraliçe. Uzun, ipek gibi düz altın sarısı saçları omuzlarından dökülürken, zümrüt yeşili gözleri kalpleri delip geçen bir bakış taşıyordu. Ancak dış görünüşü kadar mükemmel olmayan bir hayatı vardı. Ailesi, ona yalnızca bir strateji parçası olarak bakıyordu. Sevgi arayışı içinde geçirdiği çocukluk, onu mükemmel bir maskeyi takmaya zorlamıştı. İçindeki fırtınayı kimse göremezdi.
Aşk suçtu.
Senin olmayan birisi için beslediğin duygular bir cellat gibi dikilirdi karşına. Sonra kollarına iki asker girerdi, o askerler başını bir kütüğün üstüne bastırırken boynuna inecek baltayı büyük bir sabırla beklerdi insan beklerdi ki, cellat alacak onun kellesini.
Ama o balta inmeden önce, dururdu zaman. Sabır kanatırdı insanın her bir zerresini, bir işkenceden farksız akardı saniyeler, bir sudan sessiz, bir dalgadan daha hırçın.
Aşk cellatı, ve o balta aşkın ellerinden inerdi insanın boynuna. Sevda cehennemdi, seni sevemeyen birinin aşkı ateşdi.
Kendi kalbini yakan, kendi kanını akıtan bir kılıçtı. İnsan nasıl saplardı kendi sırtına bıçağı?
İnsan ancak aşık olsa ihanet ederdi kendisine.
Aşk ihanetdi, aşk en büyük oyun ve insanın kendine yaptığı ihanetdi.
O Yavuz Payidar'dı, kendine en büyük ihaneti yapmış sırtına bir bıçak saplamış, boynunu bir cellatın önüne uzatmıştı.
O Payidar'dı, sevdalanmıştı.
Ve sevda, onun ihanetiydi.